Doğal bitki örtüsünü otsu bozkır bitkilerinin oluşturduğu, dağlık kesimlerinde yer yer örselenmiş orman örtüsünde köknarların, sedirlerin, karaçamların, kızılçamların, ulu ardıçların, dayanıklı meşelerin yaşadığı Konya coğrafyasından ayrılacağız. Güzel yurdumun, Türkiye'nin ana besini buğdayın en çok üretilen kentinden ayrılacağız. Üzüm bağlarıyla anılan Hadım'ı, Çumra'yı, Bozkır'ı sarmalayan Konya'dan ayrılacağız...
Konya'dan Seydişehir'e, oradan Torosların orta bölümündeki Geyik Dağları üzerinde bulunan Teke Geçidini aşarak Akseki üzerinden Akdeniz kıyılarına ulaşacağız.
Küpe Dağı eteklerinde dinlenen Seydişehir. Yoğun boksit yataklı Seydişehir. Seydişehir Alüminyum Tesisleri yöreyi varsıllaştırır. Güzel yurdumun da önemli kuruluşlarındandır.
Dağ yollarındaki otobüs yolculuğuna bayılırım. Bir de ormanlıksa çevre... Görkemli, doyumsuz; insanım içindeki güzellikleri, renkleri, devinimleri, sesleri... çoğaltan yolculuklara... Bu duygularla yükseliyoruz, bu duygularla iniyoruz...Bu duygularla dönüyoruz, kıvrılıyoruz geniş dönemeçleri... Doğanın, Torosların sesine yalnız motorun sesi karışmıyor. Arka arkaya dinlediğimiz türküler, türküler de karışıyor... Karacaoğlanlar... Dadaloğuları... Aşık Ferrahiler... Neşet Ertaşlar... Musa Eroğlular... Kimilerde tümümüz katılıyoruz Ertaş'a, Eroğlu'na, Zara'ya... Geride bıraktık "Fırın Üstünde Fırın"ı:
Fırın üstünde fırın
Ağam/Duyun komşular duyun
Ben bir yare vuruldum
Ağam/Bir çaresini siz bulun
Tara leyli ley li leyli
Pambuk atıyor
İl atma binmiş yosmam
Çalım satıyor
Fırın üstünde mimler
Bülbül yuvada inler
Benim gönlümde sensin
Senin gönlünde kimler
Manavgat'a indik. Antalya'nın doğusundaki ilçeye. Neredeyse Alanya'yla Antalya'yı ortalamış. Manavgat'ın iki yakasında kurulmuş. Deniz yüzeyinden yirmi yirmi beş metre yüksekte... 1927'de burada bin kişi ya vardı ya yoktu. Şimdilerde Görele'nin iki buçuk katı yaşayanı var... Kent çevresi ova. Tümden sera...
Manavgat Şelalesi'ndeyiz. Anayolun karşısına çekildi aracımız. İndik. Yolu karşıya geçtik. Ağaçlı, serin, gölgeli çay bahçesi, aşavi... Onlara çok yakın akan Manavgat... Olağanüstü Manavgat Çayı. Toroslardan gelen kar sularını da toplayan yoğun bir akış... Ulu çınarın altında sırtımızı şelaleye dönerek burayı, anılarımızı fotoğraflaştırma... Yılan balığı yakalamış çocuğun biri... Ağacın dalma asmış...
Side'deyiz... Harabeleri gezeceğiz. göreceğiz, inceleyeceğiz. Geçmiş uygarlıklarla bağ oluşturacağız düşüncelerimizde. Giriş yolu "yasak" olduğundan dısardan dolaşarak giriyoruz kalıntılara. Antik tiyatroyu oluşturan kayalarda kayma tehlikesi olduğundan yaşaklanmış giriş... Önceden önlem alınsaydı ne iyi olurdu...
Aspendos'tayız. İki tepe üzerine kurulu burası. Neredeyse bin yıllık tiyatrodayız. Açık hava tiyatrosunda. On beş bin kişilik uğrak yeri tiyatroda. Girişte ses yankısını deneyimlemek için sözcükler çıkıyor ağzımıdan: "Göreelelele", "Beşikktaaaşşşş", "hamsiiii", "fındıkkkk", "hooraaannn", "kemenççççeee ..Göreleeee Lisesssili"
Aşağı kenti, Yukarı kenti görüyoruz. Agora, bazilika, toplantı yeri, ksetra, tapmak, hamalar, su kemeri... uygar bir kentin kalıntıları...
Bir doğa, evrim görkemindeyiz... Düden Şelalesi'nde.. Şelale güzelliği dışında buraları görmeye gelenler için "deve turu" da var. Birkaç öğrencimiz ilgileniyor...
Muammer Aksoy'un, Halit Çelenk'in, Metin Demirtaş'ın, Onat Kutlar'ın, Selahattin Enis'i, Hamit Macit Selekler'in, Cemil Yener'in, İsmail Oğan'ın, Alpay Kabacalı'nın... kenti Antalya'ya karanlıkta ulaşıyoruz...