“Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem” dizeleriyle başlayan “Karadut” şiirini çoğumuz bilse de öyküsünü pek bilmeyiz.
Bildiğim kadarıyla bu şiirden, biri İsmet Nedim, diğeri ise Fatih Kısaparmak tarafından olmak üzere iki de beste yapılmıştır.
Peki, kimdir bu “Karadut”, hiç merak ettiniz mi?
Anlatalım.
Hemşehrimiz (1911-Görele) dünyaca ünlü ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu bu şiirini, yasak aşkı Mari Gerekmezyan için kaleme almıştır. Yani anlayacağınız, bu şiirin ardında kırık bir aşk öyküsü vardır.
Heykeltraş olan Mari Gerekmezyan misafir öğrenci olarak, 1949'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi-Heykel Bölümüne gelir.
Bu sıralarda genç Bedri Rahmi Eyüboğlu, akademide henüz asistandır. Tanışırlar. Bu tanışma aynı zamanda, tutkulu yasak bir aşkın ilk kıvılcımını çakar. Bir taraftan sanatlarını icra ederlerken, diğer yandan da aşkları dolu dizgin gider.
Mari, sevdiği adamın büstünü yapar, sevdiği adam da altında kalmaz bu aşka şiirleriyle ve tablolarıyla karşılık verir. Aşkları değil bacayı, tüm İstanbul’u sarar. Oysa Bedri Rahmi evli olup bir de kundakta bir oğlu vardır. Bu çılgın aşkı İstanbul duyar da, eşi Eren hanımın haberdar olmaması mümkün mü? Eren hanım sessizliği tercih ederek, sabırla kocasının kendisine dönmesini bekler.
Ermeni asıllı Mari ise, ailesi ve cemaati tarafından dışlanıp aforoz edilme pahasına da olsa, sevdiği adamdan kopmaz, kopamaz. Her zorluğa göğüs gerer. Günler haftaları, haftalar ayları kovalar.
Yıl, 1947’dir.
Hiç de hesapta olmayan bir felaket, ayrılmalarına sebep olur. Mari tüberküloza yakalanmıştır. İyileşmesi için gerekli olan antibiyotik dönemin şartları (2.dünya Harbi sonrası) nedeniyle temin edilemez. Çünkü ilaç fiyatları çok yüksektir. Bedri Rahmi’nin, sevdiği kadını kurtarmak için tablolarını yüksek fiyata satışa çıkarma çabaları bile yetersiz kalır. Çok geçmeden “Karadut”, İstanbul Alman Hastanesi’nde yaşama gözlerini kapar.
Bu acı ayrılığı bir türlü kabullenemeyen Bedri Rahmi, sanattan uzaklaşıp, kendini alkole verir.
Duygularını içine gömüp, bu yasak aşka öteden beri saygı duyan eşi Eren hanım, büyük bir şefkatle kocasına sarılır, onu tekrar yaşama döndürür.
İki yıl sonra (1949) bir gün, eşi ile birlikte İstanbul Büyük Kulüp’e davetlidirler. Kendisinden bir şiir okuması rica edilir. Eşi yanında olmasına rağmen o, gözlerinden yaşlar akarak titrek bir sesle “Karadut”u okur:
“Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
II
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum
N’etmiş, n’eylemiş, n’olmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.”
Şiirin kim için yazıldığı, Eren hanım ve davetliler için hiç de sır değildir.
Eren hanım, ertesi gün bir süreliğine yaşamını sürdürmek amacıyla oğlu ile birlikte Paris’e gider. Oradan kocasına şu satırları yazar:
“Canuşkam,
Kulüpte bir gece, şiir okumuştun, hani! Hatırladın mı? Gözlerinden, birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin, nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme, kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum. O gece… Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım! Bedri’nin ruhuna, insan üstü bir gücün acıyıp, ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhunun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan, mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren.”
Duaları kabul olur, Eren hanımın.
Çok sevdiği kocası Bedri Rahmi, Paris’e yanına gelir.
Sonu hüsranla biten bir rüya bitmiş, hayat onlar için yeniden başlamıştır, artık.
Ailesi ile sanatı arasında geçen mutlu yıllar, Bedri Rahmi Eyüboğlu 1974'de yaşama gözlerini yumana kadar devam eder.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
***
Öykümüzü beğendi iseniz, “Karadut”u ilk besteleyenin kendi sesinden (İsmet Nedim) dinlemeye ne dersiniz? (Albümün metin yazarlığı tarafımızdan yapılmıştır. S.Ç.)