Bugün dilime, okul dönemlerimizden aklımda kalan Ömer Bedrettin Uşaklı'nın 4 kıtadan oluşan "Deniz Hasreti" adlı şiirinin şu son dörtlüğü takıldı:
"Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden
Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım?
Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım
Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?"
Soracaksınız;
"Hocam, köyün (Görele/Kuşçulu) önünü denize, sırtını ise 'fındık bahçelerinden, elma bahçelerinden' oluşan yemyeşil yamaçlara vermiş, bu menem bir deniz hasretidir?"
Sizler kendi bakış açınıza göre haklı olabilirsiniz ama ben öyle değilim.
Çünkü 15 yıl önce Karadeniz sahil yolu geçireceğiz diye, eski doğal güzellikleri katlederek denizle aramıza koca bir set çektiler.
Yol medeniyettir, buna tabi ki itirazımız yok.
Lakin bu yol işi, buranın doğal güzelliklerine kıymadan viyadük geçirmek suretiyle halledilebilirdi.
O nedenle, evimize 10 dakikalık mesafede olmasına rağmen, sahile sık inemiyorum.
Daha doğrusu, içime sinmiyor.
Yalının (deniz kenarının) o eski doğal görüntüsünü arıyor, gözlerim.
Ama yine de dünden bugüne bize ne kaldıysa, onları sizlerle paylaşmadan da geçmek istemedim.
Buyurun, bugün köyümün sahilinden çektiğim fotoğraflarla sizleri baş başa bırakıyorum.