“Hocam” diyor, bazıları:
“Bu lafları sizin gibi eğitimciye yakıştıramadık!”
“Yakıştıramadık” dedikleri de ne olsa beğenirsiniz?
Buyurun:
“Yiğidi öldür hakkını ver! Fenerliler'in 4.12 dakikadaki o sloganları yok mu, bir GS'lı olarak mest oldum valla! Helal olsun!”
Yani anlayacağınız...
Edebiyatın “Taşlama=Hiciv” sanatını kullanarak "edebiyle" yaptığımız bu ve bunun gibi kısa ironilerime bile tahammül edemeyen Reis tapıcıları var.
Onlara göre en iyi kalem, “Reis güzellemesi” yapan kalemdir!
Ne yani?
Reis’leri gibi;
Zürriyetsiz, Cibilliyetsiz, köksüz, pislik, tezek, çöp, lağım çukuru, haşhaşi, nebbaş, kurt mudur-köpek midir, çürük, sürtük, morg bekçisi, ulan, alçak, adi, müfteri, ağzından salyalar akıyor, hasta kafa, eşkıya, bostan korkuluğu, be namussuz, be şerefsiz, be adi, be ahlaksız, ananı da al git, en az çocuk, bas gaza…diye hakaret, küfürler yağdırsaydım?
Kusura bakmasınlar Alp Er Tunga'dan, Oğuz Kağan’dan, Dede Korkut'dan, Bilge Kağan’dan... bana miras “Türk Töresi” ile aile ve devlet terbiyem buna müsaade etmez!
Ne yani?
“Cahil kesimin ferasetine güveniyorum. Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor”, “Hz.Nuh’un cep telefonu vardı”, “Kızların resimlerini de görüyoruz böylece, çaktırma, he...he...he..!” diyen…
“Arap şeyhi kıyafetiyle” (bir rektör) maskara pozu veren…
Reis’lerinin üfürükten tayyare eğitimcileri gibi mi olsaydım?
Ne yani?
Reis’lerinin bakanları & milletvekilleri gibi;
“Her cuma günü bir Bakara-makara sallıyorum”, “RTE, Allah’ın tüm vasıflarını üzerinde taşıyor”, “Cumhurbaşkanı denince, bize Allah gibi geliyor” diyerek, Allah’a şirk koşup, yüce dinimizle dalga mı geçseydim?
Ne yani?
“Cumhuriyet iki reklam arasıdır” ve “Bir kereden bir şey olmaz” diyen, kerameti kendinden menkul yobaz bir tarikat şeyhinin önünde diz çöküp, dilenci pozu veren aşağılık kadın milletvekilleriniz ve bakanlarınız gibi ahlak yoksunu mu olsaydım?
Ne yani?
Vatandaşa, “Gavat” diye hakaret eden…
Gazeteciye, “Paranızı ben vereyim, böyle haber yapmayın” diye rüşvet teklif eden…
Kış günü vatandaşa buzdolabı dağıtan…
Çinli kıyafetiyle poz veren…
Otuz üç vatan evladının şehit olduğu günlerde, Genelkurmay Başkanı’na sucuk hediye eden valiler gibi; liyakatsiz, çapsız, vasıfsız biri mi olsaydım?
Ne yani?
“Çocuklarım aç” diyen bir anneyi, “geber” diye azarlayan bir bürokrat…
“Milletin a..na koyan” o malum işadamı, Zeytinburnu’nda yaptığı ucube binalarla Reis’lerini bile isyan ettirerek küstüren müteahhit bozuntusu gibi biri mi olsaydım?
Ne yani?
Memleketi Fetö itine parsel parsel satan belediye başkanları gibi hırsız, arsız, yüzsüz biri mi olsaydım?
Yüce Allahıma sonsuz şükürler olsun ki…
Gerek özel ve gerekse 43 yıllık memuriyet hayatımda yukarıda yazdığım pespayeklerin hiç birine tenezzül etmedim.
Bu yüzdendir ki, “Hoca” ya da “Seyfullah Hoca” lakabını pazardan parayla satın almadım.
Ahlakımla, karakterimle, alnımın akıyla hak ettim!
Çocuklarıma bırakabileceğim en büyük miras, tertemiz “adım, soyadım ve lakabımdır”!
Hayat, gerçek dostlarla, arkadaşlarla daha güzel.
Yazılarıma beğenilerini ifade eden dostlarıma sonsuz teşekkürler ederim.
Elimden geldiğince sizlere layık olmaya çalışıyorum.
Yazılarımı beğenmediği halde seviyeli yorum yapan face arkadaşlarıma da ayrıca teşekkür ederim.
Face arkadaşı olup da, gerek bana ve gerekse seviyeli yorumlar yapan sayfa arkadaşlarıma karşı terbiye sınırlarını aşan ifadeler kullananlara da bir çift sözüm var:
Beni bu halimle beğenenler beğenir, beğenmeyenlere, kapı orada!
Saygılarımla…