Bu şarkıyı, çoğunuz bilir, sever.
Hatta bazılarınızın mırıldanmaya başladığını da duyar gibiyim.
E, çiçeğinin şarkısını sevdiğimize göre, narın kendisini sevmememiz için bir sebep olmasa gerek!
Nar, diğerlerinden farklı özelliği olan bir meyvedir.
Nitekim pek çok türküye, şarkıya hatta bilmeceye bile konu olmuştur.
Yazımızın başlığına konu olan şiirde şair Feyzi Halıcı sevgiliyi bir nar çiçeğine benzetir, bestekar Çinuçen Tanrıkorur da bu şiiri alıp notalara büründürür.
Neşet Usta da sevdiğini bizzat nara benzeterek, vurur sazının tellerine, başlar avaz avaz söylemeye:
“Nar danesi danesi de…”
İnsanın bazen öyle bir canı çeker ki bu nar denilen meyveyi, yolların uzaklığına bakmaz, ta “Kağızman”a bile ısmarlar.
“Pazardan alırsınız bir tane, eve gelirsiniz bin tane”dir!
Neyse, nar için yazdıklarımızı kısa kesip, sadede gelelim.
Efendim, ta 8 yıl önce bahçemin köşesine bir nar fidanı dikmiştim.
Son birkaç senedir arada bir üç beş çiçek açar ama meyve vermezdi.
Ama bu kez çiçekler tüm dalları bastı.
Kırmızı desem, değil.
Turuncu desem, o da değil.
Pembe desem, o hiç değil.
Bu nedenle literatüre bile kendi adıyla girerek, şöyle bir ad almış:
“Nar çiçeği rengi.”
İnsanın içini ısıtan bu güzelim çiçekler bu yıl meyveye yatar mı, bilmem ama…
Görüntülerini paylaşmamanın siz dostlarıma haksızlık olacağını düşündüm.
Nazara gelmezler inşallah!
Gelirse, narına (ateşine) yanarım, narımın!