Sizlere Karadeniz’den iki şiirden birer bölüm sunacağım.
İlki, Hamamizade İhsan’ın 5 Nisan 1928 tarihinde kaleme aldığı upuzun “Hamsi Kasidesi”nden:
“Bir subh-ı safa nema-yı hamsi
Eylerdi gönül rica-yı hamsi.
Kaildi hemen uzaktan olsun
Bir tuhfe-i merhaba-yı hamsi
Göstermedi mevsiminde zira
Didarını Dilruba-ya hamsi
(…)
Feyza ver-i mülk ve millet olsun,
Ta ruz-ı beka, beka-yı hamsi”
***
Diğeri ise Oflu bir köylü kadından.
Hamsi dolu kayıkların yanına yaklaşıp…
Parası çıkışmadığı için doğaçlama olarak yüz mısradan fazla türkü söyleyerek sepetini para ödemeden dolduran bu saf Karadeniz anası bakınız neler söylüyor:
“Hamsiler kurban size
Eviniz var denize
Yakarlar çıraları
Düşerler peşinize
Atarlar size ağı
Çekerler sizi yüze
Doldururlar kayığa
Satarlar sonra bize
Keseriz başınızı
Sereriz sizi köze
Yedikçe gani gani
Dua ederiz size.”
***
Bu iki örnek, aşağı yukarı aynı tarihlere ait.
Hangisini anladınız?
Tabi ki ikincisini!
Hani birileri “Osmanlı Osmanlı” diye yeri göğü inletiyor ya…
Osmanlı önce, “Etrak-ı bi idrak” yani “idraksiz, akılsız, aptal Türk” diyerek Türk Milleti’ni aşağıladı.
Sonra da, Arapça ve Farsça’nın istilasına uğratarak, anamızın ak sütü gibi güzel Türkçemiz’i mahvetti.
Eğer Atatürk olmasaydı, birinci şiirdeki gibi ne olduğu anlaşılmaz sözcükleri gevelemeye devam edecektik.
Bu girizgahı niçin yaptım?
Bugün “13 Mayıs Türk Dil Bayramı”
Yani…
Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından Güzel Türkçemiz’in devlet dili olarak kabul edilmesinin 747’inci yıl dönümü.
Ne demişti Mehmet Bey, o ünlü fermanında:
“Bugünden sonra divanda, dergâhta, çargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe 'den başka dil kullanılmayacaktır.”
747 yıl önce güzel Türkçemize sahip çıkan Karamanoğlu Mehmet Bey ile 650 yıl sonra dilimizi Arapça ve Farsça istilasından kurtaran Ulu Önderimiz Atatürk’e ne kadar şükran duysak azdır.
Ruhları şad, mekanları cennet olsun.