Sevmek için 'yürek',
Sürdürmek için 'emek' gerek.
Sevgi ne boğazda, ne mum ışığında yemek yemek.
Ne de pahalı bir pırlanta demek.
Sevgi; bir lokma da iki mutlu insan demek...
Nazım Hikmet
Geçenlerde Özdemir Asaf’ın kitabında okumuştum “ Sevgi Neydi”
"Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğrendim." diye.
"Eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim."
Ve bana göre de, "Selvi Boylum Al Yazmalım" filminde unutmadığım bir replik gelir hemen aklıma.
Der ki;
Sevgi neydi? Sevgi sahip çıkan dost, sıcak insan eli, insan emeğiydi.
Eğer değil,
Çünkü değil,
Rağmen sevenlerdenim.
Kalbimin rotasına göre,
Karşı kaldırımda seni gölgesine alandır.
Sonbaharda ağaçlardan düşen kuru yaprakları saçından alırken, küçük parmağıyla ipek tene dokunandır.
Aynalarda gülen yüzün mimarı olandır.
Koltukta içi geçmişken, başını kedi gibi okşayandır.
Hayata pembe gözlüklerle de bakmayı hatırlatandır.
Kuruyemiş tabağında Antep fıstığı bırakandır.
Kışın kestane kebap kuyruğuna girendir.
Deniz kabuğundan bileklik yapandır.
On dakika fazla uyusun diye kahvaltı hazırlayandır.
Cebinde badem şekeri taşıyandır.
Omuzunu sabaha yastık edendir.
Acıyan yerine sesi titreyendir.
Özleyen, en çokta bekleyendir.
Yağmurda şemsiyen, kolunda bastonun, rüzgarda dağın, sevda yüklü trenin, bulutların ardında güneşin, denizde gemindir.
Velhasıl sevmek zor meziyettir, cesareti olana
Sevdiğiniz kadar sevilmeniz dileğiyle...
Ne kadar güzeldir sevmek, sevilmek. İnsanlar tarafından güzel anılmak, iyi sözlerle karşılanmak insanı mutlu eder. Öz güvenini yükseltir daha bir samimi olursun. Sözünün geçeceğini bilirsin, karşı tarafın sana verdiği o elektrik kendine emin olmanı, yere sağlam basmanı sağlar. Tek insanlara mı sevgi duyarız, hayır tabiî ki de. Hayvanlara, çiçeklere, doğaya, denize ne bileyim hoşumuza giden her şeye sevgi ve ilgi duyabiliriz. Evde hayvan besleriz kedi, köpek, balık, kuş farklı hayvan besleyenlerde vardır mutlaka. Bunlar bilindik alışıldık, evlerimizin içine aldığımız küçük arkadaşlarımız. Çiçek sevenler özenle bakarlar, hangi çiçeğin ne kadar su istediğini bile bilir. Solduğu zaman üzülür. Onlar benim çocuklarım der. Onlarla konuşur ilgi gösteririz.
Sevmek konusunda hep ilk adımı karşıdan bekleriz. Kendimize göre kıstaslarımız, kaidelerimiz, kriterlerimiz ve olmazsa olmazlarımız vardır. Biz sevmesek de, birileri bizi sevsin isteriz. Sevilen olmak, aranan olmak gibi isteklerimizin egoistliğimizden ileri geldiğini çoğu kez kabul dahi etmeyiz. Birini sevdik mi, sevgimiz sahiplenme üzerinedir. Ancak bu sahiplenme sevgimizi göstermenin kenarından bile geçmez. Sevdiğimiz birinin, bir başka arkadaşımızla, bizden daha fazla konuşmasına, vakit geçirmesine tahammül edemeyiz!.. Hz. Mevlana, “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın…” diyor. Sevmek ve sevilmek için çare arıyor muyuz, sevgili okurlar? Sevmek için sevilmek için ilk adımı atan neden biz olamıyoruz da, hep karşıdan bekliyoruz diye kendimize hiç sorduk mu?