İnsan öyle bir varlık ki, tadını alamadan yaşamanın yok olup gidiyor zamanın yokuşlu yollarında. Bir kuş olur mazinin derinlerinde. Göçmen kuşlar, esen deli rüzgarlar misali. Bugün yanık kokan temmuz sıcağında köye gittim. Hiç değişmede de köy, eksilen canların eksikliği ile ürperdim. Zavallı bir insan görünümde ki evimizin kapısını açıverdim. Kilit anahtarını tanıdı. Demir kapı açılı verdi. Bir kaç hafta önce toplayıp, serdiğim ıhlamur kokusu saldırdı bedenime. Tarifi imkansız koku tüm bedenimi yıkadı. Baştan ayağa ıhlamur kesildim. Hemen ıhlamuru serdiğim odaya yöneldim. Yemyeşil topladığım çiçeklerin yaprakları kelebek kanadı gibi incecik olmuş, buram buram kokuyordu. Doğa ile yaşamak. Doğadan beslenmek bu olmalı dedim. Yadigar bir kaç saksı çiçek susamış yaprakları solmaya başlamıştı temmuz sıcağında. Suya hasret saksıdaki çiçeklere su koydum. Suyu koyarken sanki bana minnetar kalıp bana bir şeyler söylemek ister gibi gözümün ta içine baktılar. toprağına koyduğum suyu köklerinde hissetmeye başladıkça ıhlamur kokusuna, saksılarda ki çiçeklerin sohbeti başladı. Öyle güzel konuşuyorlardı ki, sanki saksıda yüzlece muhabbet kuşu sürüsü cıvıldıyordu. Kulak misafiri oldum. Anlayamadım. Şaşkın şaşkın yaprakların dirilmesini izledim durdum. Topladığım ıhlamurun suyunu yitirmiş mis gibi kokundan, Su verdiğim çiçeklerin canlanışından dersler çıkardım. Başka bir şey daha vardı Anılar. Saldırgan arılar gibi saldırdılar. Mazinin ne kadar ağır bir hazine olduğunu anladığımda göz bebeklerim büyüdü. Kapılar, masalar, duvarlar, ufacık bir yatak odası. Annemin tuvalet masası, üzerinde sarı renkli kolonyası. Ve hemen yanında belki de gelinliginden hatıra minicik gazlı gece lambası. Bir çerçeve Annem ile babam sanki yaşıyor gibi. Elimi götürdüm. Mezardan farksızdı. Ihlamur kokulu evde su koyduğum saksılardan başka her şey hazin bir sonucu yaşıyordu. Fakat bir gerçek vardı bende o küçük ev hatırlarda da olsa bugün gibi yaşıyordu. Annem komşuya oya öğrenmeye, Babam çarşıya rızık kazanmaya gitmişti. Kim bilir belki Annem birazdan oyasını öğrenmiş, Babam gece yarısı kocaman bir ekmekle kapıya vuracaktı. Eğer mazi unutulmasa ölümü insan öldürürdü. ..Hayırlı pazarlar can dostlarım. Kafanızı ağrıttım ise af ola. Devam umutlarla gerçek hayatı yaşamaya. Geçmişi unutmadan. Geçmişini unutanlar yolda kalır mı ne dersiniz....! M.Yayla-Görele
Anasayfa
Yazarlar
Mustafa YAYLA
Yazı Detayı
Bu yazı 267+ kez okundu.
EMPATİ
İnsan öyle bir varlık ki, tadını alamadan yaşamanın yok olup gidiyor zamanın yokuşlu yollarında. Bir kuş olur mazinin derinlerinde. Göçmen kuşlar, esen deli rüzgarlar misali. Bugün yanık kokan temmuz sıcağında köye gittim. Hiç değişmede de köy, eksilen canların eksikliği ile ürperdim. Zavallı bir insan görünümde ki evimizin kapısını açıverdim. Kilit anahtarını tanıdı. Demir kapı açılı verdi. Bir kaç hafta önce toplayıp, serdiğim ıhlamur kokusu saldırdı bedenime. Tarifi imkansız koku tüm bedenimi yıkadı. Baştan ayağa ıhlamur kesildim. Hemen ıhlamuru serdiğim odaya yöneldim. Yemyeşil topladığım çiçeklerin yaprakları kelebek kanadı gibi incecik olmuş, buram buram kokuyordu. Doğa ile yaşamak. Doğadan beslenmek bu olmalı dedim. Yadigar bir kaç saksı çiçek susamış yaprakları solmaya başlamıştı temmuz sıcağında. Suya hasret saksıdaki çiçeklere su koydum. Suyu koyarken sanki bana minnetar kalıp bana bir şeyler söylemek ister gibi gözümün ta içine baktılar. toprağına koyduğum suyu köklerinde hissetmeye başladıkça ıhlamur kokusuna, saksılarda ki çiçeklerin sohbeti başladı. Öyle güzel konuşuyorlardı ki, sanki saksıda yüzlece muhabbet kuşu sürüsü cıvıldıyordu. Kulak misafiri oldum. Anlayamadım. Şaşkın şaşkın yaprakların dirilmesini izledim durdum. Topladığım ıhlamurun suyunu yitirmiş mis gibi kokundan, Su verdiğim çiçeklerin canlanışından dersler çıkardım. Başka bir şey daha vardı Anılar. Saldırgan arılar gibi saldırdılar. Mazinin ne kadar ağır bir hazine olduğunu anladığımda göz bebeklerim büyüdü. Kapılar, masalar, duvarlar, ufacık bir yatak odası. Annemin tuvalet masası, üzerinde sarı renkli kolonyası. Ve hemen yanında belki de gelinliginden hatıra minicik gazlı gece lambası. Bir çerçeve Annem ile babam sanki yaşıyor gibi. Elimi götürdüm. Mezardan farksızdı. Ihlamur kokulu evde su koyduğum saksılardan başka her şey hazin bir sonucu yaşıyordu. Fakat bir gerçek vardı bende o küçük ev hatırlarda da olsa bugün gibi yaşıyordu. Annem komşuya oya öğrenmeye, Babam çarşıya rızık kazanmaya gitmişti. Kim bilir belki Annem birazdan oyasını öğrenmiş, Babam gece yarısı kocaman bir ekmekle kapıya vuracaktı. Eğer mazi unutulmasa ölümü insan öldürürdü. ..Hayırlı pazarlar can dostlarım. Kafanızı ağrıttım ise af ola. Devam umutlarla gerçek hayatı yaşamaya. Geçmişi unutmadan. Geçmişini unutanlar yolda kalır mı ne dersiniz....! M.Yayla-Görele
Ekleme
Tarihi: 22 Temmuz 2023 - Cumartesi
EMPATİ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.