Ne bu şimdi demeyin, bile bile bu hatırlatmayı yapmak istedim. çünkü son dönemde gazetelerde ‘'Değer" kelimesinden bahseden köşe yazarları ya siyasi bir oluşumun kayboluş sürecinden bahsediyor ya da toplumsal siyasi yönelimde yeni değer yargılarına dikkat çekmeye çalışıyor. Oysa ben bunların hiç birisinden bahsetmeyeceğim !. Bizim asıl unuttuğumuz bir Değer’den bahsedeceğim ‘'DOSTLUKTAN!" .
Hay ALLAH !... Dostluk mu? o neydi yaaa ! Böyle bir kelime vardı ama ne demekti? dur dur bir dakika hatırlayacağım yahu !... Biliyordum şimdi birden karşılaşınca heyecanlandım galiba ondan aklıma gelmedi anlamı! yoksa biliyorum yani! ‘' artık böyle cümleler duyarsanız hiç şaşırmayın . Çünkü toplumda ki gidişat her geçen gün biraz daha yitip giden değerlerin üzerine toprak atıyor !..
Belki dostluk için üzerine söylenmiş milyonlarca söz var, onlarca tanım vardır . Ama uygulaması olmayan bir tanımın varlığına ne gerek var ki ? Eğer sen karşı komşunu tanımıyorsan; Napolyon’un, Shakespeare'nin, Arif Nihat Asya'nın ve daha aklınıza gelebilecek dostluk üzerine konuşan ünlülerin sözlerini bilmenin ezber etmenin ne anlamı var ki ?
Şimdilerde dostlukların, arkadaşlıkların, komşuluk ilişkilerinin hatta sevginin yerini sanal alem almış…Sabah kalkıyor internet, akşam yatıyor internet alemi…Yani dostluk ve sevgi kavramını unutmuşuz…
Değişiyoruz… Değme kavramlara yüz çeviriyoruz. Yüz çevirdiğimiz, burun kıvırdığımız kavramlar bizi bir bir terk edince; en yalnız ve en çıplak halimizle kalakalıyoruz orta yerde. Halimize acıyacak, derdimizi paylaşacak kimsecikler geçmiyor yanımızdan yöremizden. Gözlerimiz kapıda, kulaklarımız telefon sesinde bekliyoruz. Oysa bu bekleyiş beyhude. Değiştik, değişirken yüz çevirdiğimiz, ötemize ittiğimiz kavramların başında dostluk geliyor.
Dostluğun uzağına düşünce insanlığın da uzağına düştük. İnsandan ve onun sıcaklığından uzaklaştık, üşüyoruz. Feryatlarımız kimselere ulaşmıyor ve kimsenin feryadına kulak kesilmiyoruz. Sözlerimiz boşlukta kayboluyor. Sokaklarda, kalabalık caddelerde, devasa kentlerde kayboluyoruz. Dipsiz kuyulardayız, elimizden tutup bizi aydınlığa çıkaracak kimsemiz yok. Övgüler düzdüğümüz bir çağın orta yerinde öksüz kaldık. Çağ dostumuzu çaldı, biz çağın mutantan yalanlarına kandık; dostluğu ve dostlarımızı hayatımızdan kovaladık.
Oysa hayat, düşlerimize giren ve düşlerine girebileceğimiz dostlarla anlamlıydı. Dostluk bir muhayyel hikaye değildi, dostlarımız olabildiğince gerçekti eskiden. Onlar için gözyaşı döker, onlar için kaygılanırdık. Bilirdik ki, bir dost için kaygılanmak, kendimiz için kaygılanmaktı. Dar zamanlarımızda, içimize sıkıntılar bastığında “ hadi gel” diyebileceğimiz; içimizi dökebileceğimiz, “içimizdeki kahverengi dağ ölüsünden” bizi kurtaracak dostlarımız vardı.
Böyle bir hayat, eksiği olmayan, eksiği olsa da dostlarımız sayesinde bunu hissetmediğimiz bir hayattı.
Türkçe’nin içli şairi Ziya Osman Saba, “DÜŞÜMDE” şiirinde Tarancı’yla olan dostluğunu, eksikliğimizi dostlarımızın kapattığı o dünyanın hikayesini çok güzel anlatır:
Düşümde gördüm Cahit’i:
Banka gibi bir yer,
Aynı servise verilmişiz,
Yolumu gözler.
Baktım ki toplamış memurlarını
Nutuk çekmekte şefimiz.
El edip geçecektim yerime
Sessiz
Cahit bu, dayanamadı, boynuma atladı.
Gözyaşlarını duydum yüzümde bir ara
O, düşümde ağladı,
Bense uyandıktan sonra.
Farkında mısınız, düşlerimize girecek, bizi uyandığımızda ağlatacak dostlarımız azaldı. Aslınsa azalan insanlığımız, eksilen biziz. Eksik bir hayat sürüyoruz, eksik ve coşkusuz. Bir an önce akşamı etmenin, karanlıklarda eksikliğimizi gizlemenin telaşındayız; ama başaramıyoruz. ‘Bir dostluk’ dostlar bile kayboldu. Ata dostlarımızı, sıra arkadaşlarımızı çoktan unuttuk. Dostlarımıza sırt çevirmenin, dostluğu ıskalamanın cezasını çekiyoruz…Kendi büyük karanlığımıza hapsolduk, dost meclislerindeki sandalyemizi kaldırıp attılar ve kenarına ilişebileceğimiz dost meclisleri kurulmaz oldu. Hayatı bir sevda olmaktan çıkarıp bir kavgaya dönüştürdüğümüzden bu yana sürekli azalıyoruz. Çünkü insanı sevda çoğaltır ve sevda dostluk hikayelerinde hayat bulur.
Dostluğun peşinden koşmak, insanlığın kayıp hikayesinin peşinden koşmaktır. Hikayeleri bulmak için yola düşmenin vakti geldi. Çağın egemen hikayesine inat kendi hikayelerimizi okumalıyız ve hikayelerin en güzeli olan dostluğu yeniden ve en gür sesimizle anlatmalıyız birbirimize...
Anasayfa
Yazarlar
Serdar Kara
Yazı Detayı
Bu yazı 173+ kez okundu.
Koşarken Değil Düşerken Dost Olmak!...
Ne bu şimdi demeyin, bile bile bu hatırlatmayı yapmak istedim. çünkü son dönemde gazetelerde ‘'Değer" kelimesinden bahseden köşe yazarları ya siyasi bir oluşumun kayboluş sürecinden bahsediyor ya da toplumsal siyasi yönelimde yeni değer yargılarına dikkat çekmeye çalışıyor. Oysa ben bunların hiç birisinden bahsetmeyeceğim !. Bizim asıl unuttuğumuz bir Değer’den bahsedeceğim ‘'DOSTLUKTAN!" .
Hay ALLAH !... Dostluk mu? o neydi yaaa ! Böyle bir kelime vardı ama ne demekti? dur dur bir dakika hatırlayacağım yahu !... Biliyordum şimdi birden karşılaşınca heyecanlandım galiba ondan aklıma gelmedi anlamı! yoksa biliyorum yani! ‘' artık böyle cümleler duyarsanız hiç şaşırmayın . Çünkü toplumda ki gidişat her geçen gün biraz daha yitip giden değerlerin üzerine toprak atıyor !..
Belki dostluk için üzerine söylenmiş milyonlarca söz var, onlarca tanım vardır . Ama uygulaması olmayan bir tanımın varlığına ne gerek var ki ? Eğer sen karşı komşunu tanımıyorsan; Napolyon’un, Shakespeare'nin, Arif Nihat Asya'nın ve daha aklınıza gelebilecek dostluk üzerine konuşan ünlülerin sözlerini bilmenin ezber etmenin ne anlamı var ki ?
Şimdilerde dostlukların, arkadaşlıkların, komşuluk ilişkilerinin hatta sevginin yerini sanal alem almış…Sabah kalkıyor internet, akşam yatıyor internet alemi…Yani dostluk ve sevgi kavramını unutmuşuz…
Değişiyoruz… Değme kavramlara yüz çeviriyoruz. Yüz çevirdiğimiz, burun kıvırdığımız kavramlar bizi bir bir terk edince; en yalnız ve en çıplak halimizle kalakalıyoruz orta yerde. Halimize acıyacak, derdimizi paylaşacak kimsecikler geçmiyor yanımızdan yöremizden. Gözlerimiz kapıda, kulaklarımız telefon sesinde bekliyoruz. Oysa bu bekleyiş beyhude. Değiştik, değişirken yüz çevirdiğimiz, ötemize ittiğimiz kavramların başında dostluk geliyor.
Dostluğun uzağına düşünce insanlığın da uzağına düştük. İnsandan ve onun sıcaklığından uzaklaştık, üşüyoruz. Feryatlarımız kimselere ulaşmıyor ve kimsenin feryadına kulak kesilmiyoruz. Sözlerimiz boşlukta kayboluyor. Sokaklarda, kalabalık caddelerde, devasa kentlerde kayboluyoruz. Dipsiz kuyulardayız, elimizden tutup bizi aydınlığa çıkaracak kimsemiz yok. Övgüler düzdüğümüz bir çağın orta yerinde öksüz kaldık. Çağ dostumuzu çaldı, biz çağın mutantan yalanlarına kandık; dostluğu ve dostlarımızı hayatımızdan kovaladık.
Oysa hayat, düşlerimize giren ve düşlerine girebileceğimiz dostlarla anlamlıydı. Dostluk bir muhayyel hikaye değildi, dostlarımız olabildiğince gerçekti eskiden. Onlar için gözyaşı döker, onlar için kaygılanırdık. Bilirdik ki, bir dost için kaygılanmak, kendimiz için kaygılanmaktı. Dar zamanlarımızda, içimize sıkıntılar bastığında “ hadi gel” diyebileceğimiz; içimizi dökebileceğimiz, “içimizdeki kahverengi dağ ölüsünden” bizi kurtaracak dostlarımız vardı.
Böyle bir hayat, eksiği olmayan, eksiği olsa da dostlarımız sayesinde bunu hissetmediğimiz bir hayattı.
Türkçe’nin içli şairi Ziya Osman Saba, “DÜŞÜMDE” şiirinde Tarancı’yla olan dostluğunu, eksikliğimizi dostlarımızın kapattığı o dünyanın hikayesini çok güzel anlatır:
Düşümde gördüm Cahit’i:
Banka gibi bir yer,
Aynı servise verilmişiz,
Yolumu gözler.
Baktım ki toplamış memurlarını
Nutuk çekmekte şefimiz.
El edip geçecektim yerime
Sessiz
Cahit bu, dayanamadı, boynuma atladı.
Gözyaşlarını duydum yüzümde bir ara
O, düşümde ağladı,
Bense uyandıktan sonra.
Farkında mısınız, düşlerimize girecek, bizi uyandığımızda ağlatacak dostlarımız azaldı. Aslınsa azalan insanlığımız, eksilen biziz. Eksik bir hayat sürüyoruz, eksik ve coşkusuz. Bir an önce akşamı etmenin, karanlıklarda eksikliğimizi gizlemenin telaşındayız; ama başaramıyoruz. ‘Bir dostluk’ dostlar bile kayboldu. Ata dostlarımızı, sıra arkadaşlarımızı çoktan unuttuk. Dostlarımıza sırt çevirmenin, dostluğu ıskalamanın cezasını çekiyoruz…Kendi büyük karanlığımıza hapsolduk, dost meclislerindeki sandalyemizi kaldırıp attılar ve kenarına ilişebileceğimiz dost meclisleri kurulmaz oldu. Hayatı bir sevda olmaktan çıkarıp bir kavgaya dönüştürdüğümüzden bu yana sürekli azalıyoruz. Çünkü insanı sevda çoğaltır ve sevda dostluk hikayelerinde hayat bulur.
Dostluğun peşinden koşmak, insanlığın kayıp hikayesinin peşinden koşmaktır. Hikayeleri bulmak için yola düşmenin vakti geldi. Çağın egemen hikayesine inat kendi hikayelerimizi okumalıyız ve hikayelerin en güzeli olan dostluğu yeniden ve en gür sesimizle anlatmalıyız birbirimize...
Ekleme
Tarihi: 02 Temmuz 2023 - Pazar
Koşarken Değil Düşerken Dost Olmak!...
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.