Bu günlerde yazı konusu için herhangi bir sıkıntısı çekmiyorum.
Bol bol konu var, ama ben bu konuları gelecek haftalara bırakıp, son okuduğum yazılardan aldığım, doyumluk olmasa da tadımlık olduğunu düşündüğüm bölümlerden bazılarını paylaşacağım sizlerle...
Önceliği eğitimle ilgili olan alıntıya veriyorum:
" Eğitim yapan öğretmenin işi, öğrencilerine bir yeri işaret edip ' şurayabak' demek, ama orada ne göreceklerini söylememektir.
Çünkü onu kendi gözleriyle görmeleri gerekir.
Yoksa, ders vermemiz bir işe yaramaz.
Böyle bir eğitimde öğretmen-öğrenci ilişkisi, adeta kutsal diyeceğim bir ilişkidir. "
Elif N. HAMİDİ'nin " Ömrümün En Eşsiz Rastlanısı " yazısından alıntılayan Beste NASIR.
İkinci alıntımız, Feridun ANDAÇ'ın Cumhuriyet KİTAP'taki " Bir zamane anlayıcısı: Byung-Chul Han" adlı yazısından:
" Bahçe zamanı başkalarının zamanıdır.
Bahçenin kendine ait bir zamanı vardır, onu ben yönetemem.
Her bitkinin kendine ait bir zamanı vardır.
Bahçede birçok kendine ait zaman kesişir.
Sonbahar çiğdemleriyle ilkbahar çiğdemleriyle birbirine benzer, ama tamamen farklı farklı zaman duyguları vardır.
Her bitkinin, bugünlerde zamansız zaman fakiri haline gelen insandan daha üstün ve belirgin bir zaman bilincinin olması çok şaşırtıcı.
Bahçe, yoğun bir zaman deneyimini mümkün kılıyor. " B. Chul HAN, Yeryüzüne Övgü/Bahçelere Bir Yolculuk, 150. Sayfa.
Kemal ATEŞ'in " Saklı Sözlük"ünden alınmış Türkçemizin fazla yaygın olmayan eğreltilerinden bir kaçı, bu eğreltilemeleri Nazım Mutlu not etmiş:
" Hanımın hısmı gelince oklava tıkır tıkır, beyin hısmı gelince dişler şıkır şıkır",
" Her deli üstünü yırtmaz",
" Hocaların karnı beş, biri he zaman boş",
" Eli ile cebi kırk günlük yol",
" Seksen kapıya doksan değnek çalmak",
" Deli gelmeden yeli gelir",
" Her kütüğe karınca toplanmaz",
" Eşşeğin yoksa enişten de mi yok",
" Alınacak kız ay görünür evleri saray. "
Ben çok beğendim sizleri bilmem; hele " Eli ile cebi kırk günlük yol" sözünü asla aklımdan çıksın istemem...
Güzel bir bölüm de Oktay AKBAL'ın "Atatürk Bir Düş müydü?" adlı yazısından:
"Kerkes Atatürk'ü övüyor, herkes 'izindeyiz' diye yırtınıyor, herkes 'o en büyük adam' diyor, herkes 'atam yerdesin, niye bizi bıraktın, diye ağlıyor, herkes, herkes, herkes Atatürk yolunda, safında, ülküsünde, ardında!...
Bayramlar, söyle ler, törenleri, demeler...
Bunlar bir şey değil.
Temel sorunlara inmeden, Atatürkçülüğü ve inan bütün, bir öğretim, bir toplum düzeni olarak ele almadan ne dense yararsızdır.
İçi boş kalıplardır bunlar.
O kalıpları doldurmak, Atatürkçülüğün özünü korumak gerek.
Atatürkçülüğün ödüncülerden, rötuşçulardan, inkarcılardan, Ulu Hakancılardan, kendilerini sol sayıp en gerici düşünce ve davranışlardan kaçınmayanların elinden çekip almak gerek, Atatürkçülüğün düş olmaktan çıkarmak gerek. " (Atatürk Yaşadı mı?, s. 7-8)
Bir yazıda bu kadar alıntı yeter herhalde...