Çocukluğumdan bugüne kadar çok şeyler yitirdik bu dünyada. Hiç farkına varmadan uzaklaşıp gitmişler dünyamızdan. Her gün bizlerin yanında olan, olmazsa olmazlarımız usulca uçup gitmiş dünyamızdan da haberimiz yok. Şöyle bir başımı iki elimin arasına alıp düşlediğim de, şakaklarımda solucana benzeyen damarlar elimin içine vururken, sanki mors alfebesi ile avucumun içine geçmişten mesajlar yazıyordu. Güğümler, mangallar, yayıklar, kocaman ağaçtan oyma kepçeler, şimşirden yapılmış kaşıklar, Ağaçtan oyma hamur tekneleri, dış kapının ardına dayadığımız tenekeden çamaşır leğenleri, Kapı arkalarında küpüsü ile dövüldüğümüz, yelpazesiyle kilimleri süpürdüğümüz süpürkeler, toprak tabanlı aşkanada kocaman laflı terek, Kocaman bakır tencereler, sahanlar, Kapaklı kukilata gibi kapaklı sahanlar, su içtiğimiz kalaylı taslar. Kapının önünde tahta fıçılardan küçük masteleler, Daha neler, neler geçen günler gibi uçup gitmişler. Onların yerine neler icat edilmiş neler. Bu kaybolup gidenlerin içinde biri var ki, onu anlatmak geldi içimden bu akşam size. Bizim kuşak hatırlasa da yeni nesil nereden bilecek. Onlar da okuyarak öğrensinler istedim. Her evin olmasa olmazı olan sandıkların hikayesini anlatacağım. Sandık deyip geçmeyin sandıklar bir evin sır küpleriydi. Her evin en güzel odasında, odanın en güzel yerinde bulunurdu. Annelerimiz kızlarına dokudukları oyaları, yazmaları, düğününden kalma hatıralarını o sandıkta saklarlardı. Ufacık kilitlerin anahtarını evin en bilinmez yerlerine saklarlardı. O sandıkların kapakları açılınca naftalin kokusu sarardı etrafı. Sandıklar asil ağaçlardan yapılırdı. Sandık yapan ustalar genellikle ceviz, kiraz, dut ağacını tercih ederdi sandık yapmak için. Çünkü o ağaçlar sandık yapıldı mı bir başka parlardı. Ceviz kahve, Kiraz çay, Dut ayva renginde parlardı odalarda. Sandık bir evden diğer bir eve taşınıyorsa düğün var demekti. Gelinin çeyizleri onunla taşınır, Damat evinde açılır, görücüye çıkardı. Sandığın rengi, ustalığı, içinden çıkan çeyizle bütünleşir, sandığın cilasından yansırdı. Bir naftalin kokusu dolardı ufacık tahta duvarlı odalara. Sandık açıldı mı bereket saçılırdı etrafa. Nereden geldi bu sandık aklıma biliyor musunuz. Annemin sandığı hala duruyor. Açmaya cesaret edemedim. Açmak istesem de açamazdım. çünkü anahtarı kim bilir nerede saklıdır. Bulmak için sihirbaz olmak gerek. Eğildim anahtar deliğinden bakmak istedim. Anahtar deliğinden sandık mi gözlenir. Burnumu dayadım deliğine naftalin kokusu doldu genzime. Hala taze, hala bugün gibi koktu. Kim bilir içinde nasıl bir göz nurları saklı. Ufacık anahtar neredesin. kulağıma fısıldar mısın....! Şimdiki sandıklar şeffaf ve değersiz. İçinden emek değil sermaye çıkıyor. Emekleyenler o eski sandıklarda küflenip gittiler....! Ne sandık yapan ustalar kaldı. Ne sandığına çeyiz yığanlar kaldı. Bastır parayı al şeffaf oyuncak sandığı. Boş sandık neye yarar. Boş beşikler misali...!!! M.Yayla-Görele
Anasayfa
Yazarlar
Mustafa YAYLA
Yazı Detayı
Bu yazı 292+ kez okundu.
SANDIK
Çocukluğumdan bugüne kadar çok şeyler yitirdik bu dünyada. Hiç farkına varmadan uzaklaşıp gitmişler dünyamızdan. Her gün bizlerin yanında olan, olmazsa olmazlarımız usulca uçup gitmiş dünyamızdan da haberimiz yok. Şöyle bir başımı iki elimin arasına alıp düşlediğim de, şakaklarımda solucana benzeyen damarlar elimin içine vururken, sanki mors alfebesi ile avucumun içine geçmişten mesajlar yazıyordu. Güğümler, mangallar, yayıklar, kocaman ağaçtan oyma kepçeler, şimşirden yapılmış kaşıklar, Ağaçtan oyma hamur tekneleri, dış kapının ardına dayadığımız tenekeden çamaşır leğenleri, Kapı arkalarında küpüsü ile dövüldüğümüz, yelpazesiyle kilimleri süpürdüğümüz süpürkeler, toprak tabanlı aşkanada kocaman laflı terek, Kocaman bakır tencereler, sahanlar, Kapaklı kukilata gibi kapaklı sahanlar, su içtiğimiz kalaylı taslar. Kapının önünde tahta fıçılardan küçük masteleler, Daha neler, neler geçen günler gibi uçup gitmişler. Onların yerine neler icat edilmiş neler. Bu kaybolup gidenlerin içinde biri var ki, onu anlatmak geldi içimden bu akşam size. Bizim kuşak hatırlasa da yeni nesil nereden bilecek. Onlar da okuyarak öğrensinler istedim. Her evin olmasa olmazı olan sandıkların hikayesini anlatacağım. Sandık deyip geçmeyin sandıklar bir evin sır küpleriydi. Her evin en güzel odasında, odanın en güzel yerinde bulunurdu. Annelerimiz kızlarına dokudukları oyaları, yazmaları, düğününden kalma hatıralarını o sandıkta saklarlardı. Ufacık kilitlerin anahtarını evin en bilinmez yerlerine saklarlardı. O sandıkların kapakları açılınca naftalin kokusu sarardı etrafı. Sandıklar asil ağaçlardan yapılırdı. Sandık yapan ustalar genellikle ceviz, kiraz, dut ağacını tercih ederdi sandık yapmak için. Çünkü o ağaçlar sandık yapıldı mı bir başka parlardı. Ceviz kahve, Kiraz çay, Dut ayva renginde parlardı odalarda. Sandık bir evden diğer bir eve taşınıyorsa düğün var demekti. Gelinin çeyizleri onunla taşınır, Damat evinde açılır, görücüye çıkardı. Sandığın rengi, ustalığı, içinden çıkan çeyizle bütünleşir, sandığın cilasından yansırdı. Bir naftalin kokusu dolardı ufacık tahta duvarlı odalara. Sandık açıldı mı bereket saçılırdı etrafa. Nereden geldi bu sandık aklıma biliyor musunuz. Annemin sandığı hala duruyor. Açmaya cesaret edemedim. Açmak istesem de açamazdım. çünkü anahtarı kim bilir nerede saklıdır. Bulmak için sihirbaz olmak gerek. Eğildim anahtar deliğinden bakmak istedim. Anahtar deliğinden sandık mi gözlenir. Burnumu dayadım deliğine naftalin kokusu doldu genzime. Hala taze, hala bugün gibi koktu. Kim bilir içinde nasıl bir göz nurları saklı. Ufacık anahtar neredesin. kulağıma fısıldar mısın....! Şimdiki sandıklar şeffaf ve değersiz. İçinden emek değil sermaye çıkıyor. Emekleyenler o eski sandıklarda küflenip gittiler....! Ne sandık yapan ustalar kaldı. Ne sandığına çeyiz yığanlar kaldı. Bastır parayı al şeffaf oyuncak sandığı. Boş sandık neye yarar. Boş beşikler misali...!!! M.Yayla-Görele
Ekleme
Tarihi: 13 Aralık 2023 - Çarşamba
SANDIK
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.