Pişmanlıkların mevsimi, hüzünlü sonbahar!...
Düşen sarı yapraklara
Yağan deli yağmurlara
Hırçın esen rüzgârlara
Seni sordum yok dediler
Rıhtımdaki sandallara
Körfezdeki dalgalara
Gökyüzünde yıldızlara
Seni sordum yok dediler
Oturduğun masalara
Uçup giden martılara
Bilmediğim insanlara
Seni sordum yok dediler
Rıhtımdaki sandallara
Körfezdeki dalgalara
Gökyüzünde yıldızlara
Seni sordum yok dediler
Yazıma Bestesi Erol Bingöl, Güftesi Muhammet Yılman’a ait olan Muazzez Abacı’nın seslendirdiği Muhayyer Kürdî makamında bir eseri ile başlamak istedim nedense…
Yaz mevsiminin son günlerini yaşamaya başladık. Ayların en güzeli Ekim ayının daha henüz başlarındayız.Günler ilerledikçe havalar soğumaya başlayacak, yapraklar dökülecek birer birer.. Sonbahar tüm hüznüyle çökecek içimize… Sizce de öyle değil mi? Mevsimlerin en hüzünlüsüdür sonbahar…
Ne çok duygu barındırıyor sonbahar içinde. Yaşanmış nice yaşam öykülerinin dudaklarda kalan buruk gülümsemesi, yüreklerde iyi hatırlanan mazide kalan sevgileri anımsatıyor. Sonbahara erince Gönüller nedense ilkbaharı özler hemencecik.
Bu sebeple sonbahar hırçındır, çok çabuk değişime uğrar duyguları. Sabah esen soğuk rüzgarlar, öğleye doğru ısıtır yürekleri, akşama doğru ise gene buz keser hava. Duyguları delişmen ve değişkendir sonbaharın. Haklı sebepleri var elbet. Minare yıkılmıştır yıkılmasına fakat mihrapta hasar görmüştür. Kırışıklar ortaya çıkar anıların izi olarak. Daha bir çabuk yorulur yürek İle beden oysa yapılacak o kadar çok iş vardır ki beyinde. Ne beden düşünceleri anlar, ne düşünceler bedeni.
En çok kendini sorguladığın Belki de acımasızca yargıladığın hatta mahkum ettiğin mevsimdir sonbahar. Başaramadığın ne varsa sonbaharda daha çok canını yakar. Zamanın boldur bu mevsimde bu sebeple eski defterler sık açılmaya başlanır.
Yaprak dökümü çoktan başlamıştır güçlü sandığın o yaşam ağacında. Sevdiğin kim varsa usulca çıkar ebediyetin merdivenlerini. Bazen veda etmeye zamanın olmamıştır. İş güç yaşam mücadelesi İle ne çok sevdiğini ihmal ettiğinin farkına varırsın bu mevsimde. Oysa pişmanlıklar ve yaşanmışlıklar fayda sağlamaz. Seninle baharı yaşayan ne çok yaprak bu sonbaharda dalını terk etmiş ve seni yalnız bırakmaya başlamıştır. Bu mevsimde Belki de en çok sende dalından kopup sonsuzluğa gitmeye korkarsın.
Sonbahar hiç bitmesin istersin. Yaşayabildiğin kadar güzel yaşamaya, taze yaprak gibi görünmeye çabalaman sebepsiz değildir. İlkbahar geride kalmış, yaz çalışıp çabalayıp kendini en çok yorduğun mevsim olmuş, sonbahar ise kıştan önceki son güzel mevsimdir artık.
Sonbahar bu sebeple çok anlamlı, çok güzel ve çok uzun yaşanan bir mevsimdir. Bahardır neticede son olan kalıcı olan bahardır. Sonbahar sarının bin bir çeşit tonunda, sonsuz maviliklerde kaybolma mevsimidir.
Düşen sarı yaprakları izlerken insanın suratına çarpan hafif rüzgâr ile insan doğanın ölümündeki hüznü dinleyiciye yansıtan şarkılardır…
Severiz sonbaharı, ama gel gelelim hüznün mevsimi olarak kazınmış aklımıza… Yıllar sonra yaş aldıkça farkına varıyoruz, hüzün sonbaharın sarı yapraklarında gizli… Yeşilin sarıya dönen tüm tonlarının hâkim olduğu doğa, yazdan kalma coşkulu görüntüsünü sessizliğe taşıyor… O sessizliğin içinde yalnızca hüzün hâkim değil… Yalnızlık ve geçmişe yolculuk var… Tüm yaşanmışlıkların adeta tekrar gözden geçirildiği bir mevsim sonbahar… Aslında mevsimlerin en kişiliklisi… Kafası karışık ama kendinden en ödün vermeyeni… ‘Ben böyleyim’ diyor... ‘Canınız isterse.’ Geldi işte yine bir sonbahar… Şimdi hepimiz hızlı yürüyoruz… Adımlarımız hızlandı çünkü hava soğuk… Burnumuz daha çabuk kızarıyor, tutacak başka bir el yoksa elimiz cebimizden çıkmıyor… Sessizliği yaprakların hışırtısı bozuyor… Hüzün, yalnızlık ve sessizlik… Üçü bir arada… Hani 'alıp başımı gitmeliyim buralardan' dediğimiz anlar olur ya… Hehhh öyle işte… Sonra kendi kendine diyorsun nereye gidiyoruz be kardeşim ne güzel sonbahar… Hava soğuk, güzel bir çay demleyip izlemediğimiz dizileri, okumadığımız kitapları, dinlemeyi sonraya bıraktığımız müziklerin zamanı şimdi… Sonbaharın en güzel vakti şimdi…
Her Ekim ayı geldiğinde bir buruk olur içimiz nedense?... Bir hüzün kaplar gönlümüzü... Sararan yapraklar şairlere, ressamlara ilham kaynağı olsa da, hazan mevsiminin başlangıcıdır Ekim ayıdır Ekim ayı… Yazın telaşından, sanki yorulduk. Bizi sar sarmala, tekrar tekrar doğalım tam yorulduğumuz yerde, liman ol bize sende sukuta erelim. Tekrar hayal kurmaktan korkan bize fısılda ´´hayalsiz dünyanın yükü taşınmaz de´´ biz doğalım Ekim de bir daha…
İlkbahar, yazı şen şakrak mutlulukla gezerek eğlenerek geçirip sonbahara geldiniz mi hiçbir şey yapmak istemez oluyorsunuz. Eve kapanıp yağan yağmuru izleyip çay yudumlayarak tüm günü geçirebilirsiniz. Yada film izleyip zamanın nasıl geçtiğini unutabilirsiniz...
Sıcakların bitmesiyle soğuk artacak, yağmurlar yağmaya başlayacak kalksın yazlıklar çıksın kışlıklar kim şimdi o botları, kazakları giymek ister. Hayat böyle işte her şeyin bir zamanı var elbet bir gün bitecek yaşanılanlar yenileri doğacak meydana…Sonbahar geldi mi tadını çıkartmak lazım kurumuş yapraklarıyla ağaç altında oturmak ,boğaz kıyısında , evde, sokakta , işte çay içmek, huzur bulmak sonbaharın geldiğini hissettirir. Sonbaharın insanlara göre her gelişi farklıdır kimine üzüntü kimine ise mutluluk verir.
Sonbahar herkese mutluluk ve huzur getirsin bu sonbahar. Her yaprağın bir çiçeğe dönüştüğü mevsimde güzel zamanlar yaşamak dileğiyle.