Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort

ctwpaa.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Özcan Temel
Köşe Yazarı
Özcan Temel
 

Nihat Öztürk'ün Şiirleri Üzerine

Şiirlerinde yer yer benzetmelere yer veren kendine özgü bir dil dokusu yaratmış, Öztürk. Sevgili ile kendisini kastederek şöyle diyor: “Arıydık petektik baldık ikimiz”, “Biz güneştik senle sevgiler saçan”, Her mevsim yemyeşil daldık ikimiz”. “İkimiz” adlı şiirin dörtlük sonlarındaki benzetmelerde hem alışılmış hem de alışılmamış bağdaştırmalara ver vermiş. Arı, petek, bal, yeşil dal alışılmış, bilinen benzetmeler zinciridir. Sevgiliyi ve kendisini güneşe benzetmesi alışılmamış bir benzetme. İlk dörtlükteki “Tanrıdan aşkı çaldık” söylemi bir yanıyla mitolojik aşk tanrıçası Eros’u düşündürdü bana, diğer yandan ateşi çalıp insanlığın hizmetine sunan Prometheus’u. Yine “Sevdanın ateşi yaksın özünü/ Tohum gibi koza gibi çatla gel” dizelerinde sevgili tohum ve kozaya benzetilmiş. Bir başka dörtlükte sevda, aleve köze benzetilmiş: Sütten ak olmalı insanın özü Bir de bir olmalı özüyle sözü Sevda dedikleri alevi közü Alır avucuma yalar giderim. Kuşkusuz halk ozanları ya da şairler hem gelenekten hem kültürden hem de önceki ozan ve şairlerden etkilenirler. Bu birikimin bir sonucudur. Yer yer halk ozanlarının aynı dili kullandıkları da görülür. Bu bir zaaf, eksiklik değil beslenmedir. Öztürk de daha önceki ozanların dilinden etkilenmiş olabilir. Bu doğal bir akıştır. Bir sevdalı gülüş bir tatlı bakış/ Bundan fazlasında gözüm yok benim/ Gönülden gönüle coşkun bir akış/ Bundan fazlasında gözüm yok benim dörtlüğü ile başlayan “ Gözüm Yok Benim “ başlıklı şiiri, beni, iz bırakan halk ozanlarımızla buluşturdu. Neşet Ertaş’ın “Gönül Dağı” türküsünde yer alan “Kalpten kalbe bir yol vardır görünmez/ Gönülden gönüle gider yol gizli gizli “ dizelerini anımsadım. Bir diğer yandan Karslı halk ozanı Şeref Taşlıova’nın lirik, duygulu, coşkulu dizelerini… Ne diyor Taşlıova: Arzu iplik sevgi nakış Ördükçe güzel görünür Gönül gözü ile bakış Gördükçe güzel görünür Kitapta dikkatimi çeken “Ayrılık” başlıklı şiir oldu. Diğer şiirler halk şiiri geleneğine uygun kaleme alınmışken bu şiir özgür koşuk biçiminde yazılmış. Bu, Öztürk’ün bir başka iklime el atmak isteğinden mi kaynaklı, bilmiyorum. Eğer böyle ise bu ve bu tarzda yazdığı şiirlerin bir başka kitapta toplanması daha uygun olurdu düşüncesindeyim.Ayrılık temalı şiir denemesi şöyle başlıyor: Ayrılıklar da aşk gibi olmalı Öyle birdenbire ve aniden… Keskin bir bıçakla keser gibi Çok acı çekmeden insan Kestirip atmalı günün bir vaktini. Gözüne baktın bakmadın, Elini tuttun tutmadın, Yanağından öptün öpmedin; Ve ardına dönüp baktın bakmadın… O kadar!   Öztürk doğduğu, büyüdüğü, ekmeğini yediği, suyunu içtiği topraklara olan ilgisini, sevgisini “Görele” adlı şiirinde dile getirir: Mavi bir tarafı bir yanı yeşil Bir ela göz gibi bakan Görele Ülkenin parlayan kuzey yıldızı Öyle şimşek gibi çakan Görele Sahili kum-güneş Sis Dağı boran Bu yörede doğdu kemençe horan Şu gurbet değil mi insanı yoran Hasreti kalpleri yakan Görele Sonbahar Fotoğrafı Atsana başlıklı şiirde siz, biz kıyaslaması yapılarak dokusu bozulmamış doğa ile dokusu bozulmuş, betonlaşmış topraklar üzerinde durulmuş. Bu bir anlamda kırsal ile kent; köylü ile şehirli ayrımının doğal sonucudur. Kırsal koruyucudur, kent yok edici, öğütücü. Yeşilin yok edilmesine, betonlaşarak büyümeye bir tepkidir, dizeler. Bir nefes alma özlemidir. Sizin orda sararmıştır yapraklar Bir sonbahar fotoğrafı atsana Bizim burada beton oldu topraklar Bir sonbahar fotoğrafı atsana Sizin orda mor dağlara çıkılır Ne stres var ne de canın sıkılır Bizim burada yaşamaktan bıkılır Bir sonbahar fotoğrafı atsana Kırsala göre kentte hareket alanı kısıtlıdır. Kalabalıklar, trafik, beton yığınları… Bizde kent yaşamı sıkıcıdır. Öyle büyük parklar, yemyeşil iri ağaçlı caddeler oldukça azdır. Ağaç boyunun iki üç katı beton gökdelenlerle; çarpık, çirkin yapılaşmalarla büyük kentlerin dokusu bozulmuştur. Kalabalıklar içinde yalnızlık! Bu bir yabancılaşmadır, aslında. Kendine, kültürüne yabancılaşma. “Bir Yokuşu Çıkarken” şiirine takıldım bir ara. Nice halk ozanlarımızı düşündüm. Onlar da şiirlerini kurarken önce ustalarına öykünmüşler, şiirlerini özümsemişler sonra patikada yürümüş yokuşlar çıkmışlar… Ham iken pişmiş olgunlaşmışlar; olgunlaşmışken yanmış ustalaşmışlar. Bir başka söylemle patikadan dağlara tırmanmışlar doruklara çıkınca daha geniş bir açıdan görmüşler, daha derinden tanımışlar insanı, insanlığı, dünyayı. Yükseldikçe alçalan bir gönle erişmişler. Gönül gözü ile şiirler söylemişler… Halk ozanı bir yolcudur. Bu öyle birkaç günlük bir yolculuk değildir. Yıllarca sürecek olan bir yolculuk! Şiir dünyasında uzun bir yolculuğa çıkan ozanı anlatma çabasına girmiş Öztürk. Karmaşık duygular içinde şair Ağır ağır bu yokuşu çıkarken Telaşlı hüzünlü burun ve sair Ağır ağır bu yokuşu çıkarken Bazen yağmurluydu bazen de karlı Buz gibiydi bazen bazen de harlı Zarardaydı çokça biraz da kârlı Ağır ağır bu yokuşu çıkarken Günler mi kısalmış çabuk geçiyor Yıllar mı hızlanmış sanki uçuyor Nedense insanın keyfi kaçıyor Ağır ağır bu yokuşu çıkarken Türküler söylenir ağıtlar gibi Buharlaşıp uçan bağıtlar gibi Yırtılıp atılmış kâğıtlar gibi Ağır ağır bu yokuşu çıkarken Halk şiiri tarında patikalarda yürümüş kendini yokuşlara vurmuş Öztürk. Zirveye çıkar mı ya da nefesi daralır, dizlerinin dermanı kesilir mi? Bunu zaman gösterecek. Âşık Veysel’in söylediği gibi “uzun ince bir yol” şiir, “gece gündüz giden bir yolcu” şair. Dörtlüklerde şairin ruh halini, zorluklarını, kazanımlarını kendine özgü şiir dili ile dile getirmiş Öztürk. Umarım yokuşları çıkar, doruklara ulaşır.
Ekleme Tarihi: 10 Temmuz 2024 - Çarşamba

Nihat Öztürk'ün Şiirleri Üzerine

Şiirlerinde yer yer benzetmelere yer veren kendine özgü bir dil dokusu yaratmış,
Öztürk. Sevgili ile kendisini kastederek şöyle diyor: “Arıydık petektik baldık ikimiz”, “Biz
güneştik senle sevgiler saçan”, Her mevsim yemyeşil daldık ikimiz”. “İkimiz” adlı şiirin
dörtlük sonlarındaki benzetmelerde hem alışılmış hem de alışılmamış bağdaştırmalara ver
vermiş. Arı, petek, bal, yeşil dal alışılmış, bilinen benzetmeler zinciridir. Sevgiliyi ve
kendisini güneşe benzetmesi alışılmamış bir benzetme. İlk dörtlükteki “Tanrıdan aşkı
çaldık” söylemi bir yanıyla mitolojik aşk tanrıçası Eros’u düşündürdü bana, diğer yandan
ateşi çalıp insanlığın hizmetine sunan Prometheus’u. Yine “Sevdanın ateşi yaksın özünü/
Tohum gibi koza gibi çatla gel” dizelerinde sevgili tohum ve kozaya benzetilmiş. Bir başka
dörtlükte sevda, aleve köze benzetilmiş:
Sütten ak olmalı insanın özü
Bir de bir olmalı özüyle sözü
Sevda dedikleri alevi közü
Alır avucuma yalar giderim.
Kuşkusuz halk ozanları ya da şairler hem gelenekten hem kültürden hem de önceki
ozan ve şairlerden etkilenirler. Bu birikimin bir sonucudur. Yer yer halk ozanlarının aynı dili
kullandıkları da görülür. Bu bir zaaf, eksiklik değil beslenmedir. Öztürk de daha önceki
ozanların dilinden etkilenmiş olabilir. Bu doğal bir akıştır. Bir sevdalı gülüş bir tatlı bakış/
Bundan fazlasında gözüm yok benim/ Gönülden gönüle coşkun bir akış/ Bundan fazlasında
gözüm yok benim dörtlüğü ile başlayan “ Gözüm Yok Benim “ başlıklı şiiri, beni, iz bırakan
halk ozanlarımızla buluşturdu. Neşet Ertaş’ın “Gönül Dağı” türküsünde yer alan “Kalpten
kalbe bir yol vardır görünmez/ Gönülden gönüle gider yol gizli gizli “ dizelerini anımsadım.
Bir diğer yandan Karslı halk ozanı Şeref Taşlıova’nın lirik, duygulu, coşkulu dizelerini… Ne
diyor Taşlıova:
Arzu iplik sevgi nakış
Ördükçe güzel görünür
Gönül gözü ile bakış
Gördükçe güzel görünür
Kitapta dikkatimi çeken “Ayrılık” başlıklı şiir oldu. Diğer şiirler halk şiiri geleneğine
uygun kaleme alınmışken bu şiir özgür koşuk biçiminde yazılmış. Bu, Öztürk’ün bir başka
iklime el atmak isteğinden mi kaynaklı, bilmiyorum. Eğer böyle ise bu ve bu tarzda yazdığı
şiirlerin bir başka kitapta toplanması daha uygun olurdu düşüncesindeyim.Ayrılık temalı şiir
denemesi şöyle başlıyor:
Ayrılıklar da aşk gibi olmalı
Öyle birdenbire ve aniden…
Keskin bir bıçakla keser gibi
Çok acı çekmeden insan
Kestirip atmalı günün bir vaktini.
Gözüne baktın bakmadın,
Elini tuttun tutmadın,
Yanağından öptün öpmedin;
Ve ardına dönüp baktın bakmadın…
O kadar!

 

Öztürk doğduğu, büyüdüğü, ekmeğini yediği, suyunu içtiği topraklara olan ilgisini,
sevgisini “Görele” adlı şiirinde dile getirir:
Mavi bir tarafı bir yanı yeşil
Bir ela göz gibi bakan Görele
Ülkenin parlayan kuzey yıldızı
Öyle şimşek gibi çakan Görele
Sahili kum-güneş Sis Dağı boran
Bu yörede doğdu kemençe horan
Şu gurbet değil mi insanı yoran
Hasreti kalpleri yakan Görele
Sonbahar Fotoğrafı Atsana başlıklı şiirde siz, biz kıyaslaması yapılarak dokusu
bozulmamış doğa ile dokusu bozulmuş, betonlaşmış topraklar üzerinde durulmuş. Bu bir
anlamda kırsal ile kent; köylü ile şehirli ayrımının doğal sonucudur. Kırsal koruyucudur, kent
yok edici, öğütücü. Yeşilin yok edilmesine, betonlaşarak büyümeye bir tepkidir, dizeler. Bir
nefes alma özlemidir.
Sizin orda sararmıştır yapraklar
Bir sonbahar fotoğrafı atsana
Bizim burada beton oldu topraklar
Bir sonbahar fotoğrafı atsana
Sizin orda mor dağlara çıkılır
Ne stres var ne de canın sıkılır
Bizim burada yaşamaktan bıkılır
Bir sonbahar fotoğrafı atsana
Kırsala göre kentte hareket alanı kısıtlıdır. Kalabalıklar, trafik, beton yığınları… Bizde
kent yaşamı sıkıcıdır. Öyle büyük parklar, yemyeşil iri ağaçlı caddeler oldukça azdır. Ağaç
boyunun iki üç katı beton gökdelenlerle; çarpık, çirkin yapılaşmalarla büyük kentlerin dokusu
bozulmuştur. Kalabalıklar içinde yalnızlık! Bu bir yabancılaşmadır, aslında. Kendine,
kültürüne yabancılaşma.
“Bir Yokuşu Çıkarken” şiirine takıldım bir ara. Nice halk ozanlarımızı düşündüm.
Onlar da şiirlerini kurarken önce ustalarına öykünmüşler, şiirlerini özümsemişler sonra
patikada yürümüş yokuşlar çıkmışlar… Ham iken pişmiş olgunlaşmışlar; olgunlaşmışken
yanmış ustalaşmışlar. Bir başka söylemle patikadan dağlara tırmanmışlar doruklara çıkınca
daha geniş bir açıdan görmüşler, daha derinden tanımışlar insanı, insanlığı, dünyayı.
Yükseldikçe alçalan bir gönle erişmişler. Gönül gözü ile şiirler söylemişler… Halk ozanı bir
yolcudur. Bu öyle birkaç günlük bir yolculuk değildir. Yıllarca sürecek olan bir yolculuk! Şiir
dünyasında uzun bir yolculuğa çıkan ozanı anlatma çabasına girmiş Öztürk.
Karmaşık duygular içinde şair
Ağır ağır bu yokuşu çıkarken
Telaşlı hüzünlü burun ve sair
Ağır ağır bu yokuşu çıkarken
Bazen yağmurluydu bazen de karlı
Buz gibiydi bazen bazen de harlı
Zarardaydı çokça biraz da kârlı
Ağır ağır bu yokuşu çıkarken

Günler mi kısalmış çabuk geçiyor
Yıllar mı hızlanmış sanki uçuyor
Nedense insanın keyfi kaçıyor
Ağır ağır bu yokuşu çıkarken
Türküler söylenir ağıtlar gibi
Buharlaşıp uçan bağıtlar gibi
Yırtılıp atılmış kâğıtlar gibi
Ağır ağır bu yokuşu çıkarken
Halk şiiri tarında patikalarda yürümüş kendini yokuşlara vurmuş Öztürk. Zirveye çıkar
mı ya da nefesi daralır, dizlerinin dermanı kesilir mi? Bunu zaman gösterecek. Âşık Veysel’in
söylediği gibi “uzun ince bir yol” şiir, “gece gündüz giden bir yolcu” şair.
Dörtlüklerde şairin ruh halini, zorluklarını, kazanımlarını kendine özgü şiir dili ile dile
getirmiş Öztürk. Umarım yokuşları çıkar, doruklara ulaşır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve goreleden.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.