Okuma kabiliyetimizi gün geçtikçe kaybetmeye başladık. Okumuyor ve çok yanlış yapıyoruz aslında… Dahası okumadığımız gibi anlayamıyor ve yorumlayamıyoruz… Şuan bu yazı da nerden çıktı deyip belki de bu yazıyı okumayacaksınız!... Okumak! Düşüncesi bile ne kadar sıkıcı… Hele günümüz koşturmaları içerisinde… Elimize bir kitap alarak, koltuğumuza kurulup da okumayalı kaç yıl geçti acaba? Ya da böyle bir an oldu mu ki hayatımızda? Hadi bırakın kitabı, bir dergi ya da gazete de bir köşe yazısı… Aman ha! Okuyup da ne olacak canım? Diye söylendiğinizi duyar gibiyim. Evet, haklı olabilirsiniz(!) Bu yaşımıza kadar kaç kişiyi kitap okurken gördük ki? Evde, otobüste veya okulda… Kim bize bu alışkanlığı kazanmamız için örnek oldu? Ya ders çalışmak için elimize bir kitap almışızdır ya da gazetede spor sayfası… Okumanın önemi anlatılabilir mi ki?… Rabbimizin, Peygamberimize ilk emri, “Oku!” değil mi? Zamanın söz sahibi “İnsanı öldüren ümitsizlik, canlandıran emeldir.” diyor. Evet, hedefsiz insandan her türlü zarar gelebilir. Çünkü her an patlamaya hazır, serseri bir bomba gibi dolanır durur. Gayesi olan, hedefine odaklandığından ona yoğunlaşır. Başka şeylerle uğraşmak, onun için boş ve anlamsızdır. İnsanı ümitsiz kılan ise cehalettir. Cehaletin panzehiri ise okumak, sadece okumaktır. Yaratıcımız tarafından bizlere merak duygusu yerleştirilmiştir. İnsana okuma ihtiyacı hissettiren en önemli his, meraktır. Merak eden insan araştırır ve dolayısıyla okur. Merak duygusunu harekete geçiren ise hayaldir. Ama ne yazık ki, bizler hayal dünyamızı gereksiz ve anlamsız düşüncelerle doldurduğumuzdan, araştırmaya sevk edecek merak hissi yanlış ve zararlı mecralara kayar. Peki, okuyunca hayatımızda nelerin değişebileceğini hiç merak ettiniz mi? Bakınız neler olabilir: Kitap okuma bir ilaçtır. Düşünceleri besler, geliştirir ve olgunlaştırır. Hayatı ve yaşamayı sevdirir. Bizi “Bir bilen” yapar. Öz güvenimizi şekillendirir. Zihni açar, insanı hantallıktan ve tembellikten uzaklaştırır. Ve en önemlisi, hayatın her anında olayları güzel görmemizi sağlar. Evet, “Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır.” “Mal, mülk ve makamın önemi yok; önemli olan insanlık!” diye, halk arasında söylene gelen bir cümle vardır. İfade edilmek istenen aslında nezakettir, olgunluktur, davranışlarıyla insanlara model olmaktır… İşte bu farkı oluşturacak, kültürümüzü yükseltecek olan okumaktır. Okuyarak kendimizi mesleğimizde geliştirir, değişen toplumda yerimizi alırız. Okumak bize toplumda saygın bir kimlik kattığı gibi, yaratılış gayemize uygun bir kul olmamızı da beraberinde getirir. Evet, okunan her kitap bir ömürdür. Çünkü yılların tecrübeleri ile oluşan bir üründür. İnsanları tanımanın en kısa ve güvenilir yolu da okumaktır. Okuyan insan, çevresinde cereyan eden olaylara çok rahat hâkim olur, doğru ve yanlışı en kolay şekilde tahlil edebilir. Bu ise düşünce ufkunu geliştirip, geniş bir görüş açısı sağlayarak, olayları inceleme ve yorumlama yeteneği kazandırır. Okursak, zengin bir kelime dağarcığına sahip oluruz. Hikmetli ve anlamlı konuşarak, hitap ettiğimiz kişileri tesir altında bırakabiliriz. Ve insanlığın var oluşundan beri, kendine hep sorduğu; “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine cevap bulabiliriz. Okuyan insan, kâinat kitabını da okumayı öğrenir. Evet, kâinat her an tazelenen bir kitaptır. Ama onu okumak ayrı bir sanat ve maharet ister. Okumak, okumak, okumak… Okumanın faydalarından bahsedip de, okuyarak hayatı değişen ünlülerden örnek vermeden geçmek olmaz. v Telefonu icat eden Alexander Graham Bell, Alman yazar Helmholtz’un ses hakkında yazdığı bir eserden esinlenmiştir. v Ünlü romancı Jack London sokakta bulduğu bir kitap sayesinde yazar olmuştur. v Herkesin çok iyi tanıdığı Walt Disney, ünlü insanların hayat öykülerini okuyarak ilham almış ve hayatı değişmiştir. v Henry Ford otomobil yapma fikrini bir Fransız yazarın makalesinden almıştır. v Şimendifer(Tren) frenlerinin mucidi George Westinghouse, bu icadını The Livingage adlı İngiliz dergisine borçludur. Tabiî ki bu saydıklarımız istisna insanlar, ama çevremize dikkatlice bakarsak okuyan ile okumayan insanı her vicdan sahibinin ayırabileceğini düşünüyorum. Lütfen, kitap okumaya vaktimiz olmuyor diye bahane üretmeyelim. Çünkü o kadar çok boş geçen ve ne ile dolduracağımızı bilemediğimiz vakitlerimiz oluyor ki…! Üniversite son sınıfta iken, Isparta’ya arkadaşlarla bir gezi organize etmiştik. Orada tanıştığım bir ağabey, kitap okuma ile ilgili şu hatırasını anlatmıştı. Şöyle ki: “Bizim memlekette, nereye gitmek istesem, minibüslerin dolması bekleniyor. Bu sırada çantamdan veya cebimde taşıdığım kitabımı çıkararak okumaya başlıyorum. Benim için arabanın ne zaman dolacağının hiç önemi yok, çünkü vaktim boşa geçmiyor, okuyorum.” Demişti. Dinlediğim bu kısa anı, nefsimin “Kitap okumaya zaman olmuyor.” telkinine harika bir cevap olmuştu. Zira şimdi, arabamın torpidosunda, seyahatte çantamda ve cebimde, mutlaka kitap bulunduruyorum. Hem okuyorum, hem de yanımda seyahat eden yol arkadaşıma fazla olan kitabı hediye edip, okumaya davet ediyorum. Ama üzülerek şunu ifade etmek istiyorum ki; gelişmiş toplumların aksine bizim insanımız, kitap okuyanlara şaşkın ve anlamsızca bakıyor… Ümit ediyorum, bir gün gelir, ülkemizde kitap okuyana değil, okumayanlara şaşarız. Evet, okuyalım ki; çocuklarımıza “Niye okumuyorsun?” sorusunu sormaya gerek kalmasın. Okuyalım ki; gelecekten endişemiz olmasın. Unutmayalım; okumaya ayrılan zaman, daima kendine ayrılan vakitten daha fazlasını kazandırır. Okuyan bir toplum olma ümidiyle…