Haritaya bakıldığında Görele deniz kıyısında şirin bir ilçe olarak görünüyor. Göreleli de yaşadığı ilçeyi Karadeniz’in kıyısında çok güzel bir yerleşim yeri olarak tanımlıyor.
Gurbette arkadaş olduğumuz Anadolu insanları da; Denizin kıyısında, ne güzel bir yerde yaşıyorsunuz diyerek gıpta ediyorlar Göreleliye.
Peki, Görele’de gerçekten deniz var mı? Ya da deniz Görele’nin neresinde kalıyor?
Göreleli denizin kokusunu alıyor mu? Göreleli denizin ve dalganın sesini duyuyor mu? Göreleli denizi görüyor mu?
Göreleli denize ayağını sokabiliyor mu? Göreleli denizin kıyısında oturabiliyor mu?
İstanbul’da yaşayanlar için söylenen bir söz vardır; Yıllarca İstanbul’da yaşamış ama boğazı görmemiş derler. Alın bu sözü Görele’ye uyarlayın.
Yıllarca Görele’de yaşamış ama denizi görmemiş!
Deniz Görele’de sadece bina ve arsa alım satımında çok önemlidir. Deniz gören arsalar daha pahallı, deniz gören cephedeki dairelerin fiyatı diğerlerine göre daha yüksektir.
Deniz görüyor dediğinde de ancak dürbünle görüyorsunuz denizi.
Görele’de denize sıfır bina mı var?
Sadece bina mı; hayır! Denize sıfır bir çay bahçesi mi var? Bir restoran veya kafe mi var? Bir sosyal mekân mı var? Bir park mı var?
Eskiler bilir, Hayrullah Koç Parkı’nın dibine vururdu deniz. Deniz kokusuyla içtiğiniz demli çayın kokusu birbirine karışırdı.
Sahile serilen dalgaların sesi ruhunuza işleyen bir melodi gibiydi.
Uçsuz bucaksız Karadeniz’i seyrederdiniz çayınızı yudumlarken.
Görele’de bir deniz kokusu vardı her kıyı şehrinde olduğu gibi.
Bugün bunlardan uzak yaşıyor Göreleli. Görele deniz kıyısında bir şehir ama biraz abartılı olmakla birlikte denizi yok diyebiliriz.
Karadeniz sahil yolu yapılırken Karayolları Genel Müdürlüğü belediyelere çok cömert davrandı. Kıyısı olan her ilçeye dolgu alanları kazandırdı. Belediye imkânlarıyla elde edemeyecekleri alanlar kazandırdı.
Bu işler yapılırken ilçeler iki tercihten birisini seçmek durumundaydı.
Dolgu alanları yolla deniz arasında mı olsun, yoksa yolla şehir arasında mı olsun?
Her ilçe farklı öneriler getirdi. Mesela Eynesil’de dolgu alanı yolla deniz arasında oluşturuldu. Keşap ve Vakfıkebir’de de öyle oldu.
Ama Görele’de dolgu alanı yolla şehir arasında yapıldı. Şehir denizden uzaklaştırıldı.
Şehirle denizin arasına karayolu ve karayolunu korumak için yapılan taş tahkimatlar girdi. Kamyon kamyon taş dolduruldu şehirle denizin arasına.
Denizle yol arasında dolgu alanları yaptıranlar bu sahalara sosyal tesisler kurmak suretiyle insanlarını denize yakın tuttular.
Buralara restoranlar, çay bahçeleri, sosyal tesisler yaptılar. Alan durumuna göre parklar, yeşil alanlar, yürüyüş ve bisiklet yolları yaptılar. Büfeler koydular.
İnsanlar bu alanlarda denize yakın oldular.
Denizin keyfini sürüyorlar.
Ama Görele bu şansını kullanamadı. Bugün şehrin en önemli sosyal mekânı olan Hayrullah Koç Parkı’nda oturanlar kendilerini bir Orta Anadolu kasabasında hissediyorlar.
Böyle bir kıyı şehri olamaz! Denize kıyısı olan bir şehir denizden bu kadar uzak olamaz. Koca bir şehir deniz esintisinden uzak yaşıyor.
Görele’de yaşayanlar günlerce deniz görmeden akşam ediyorlar.
Denize girmeyi falan koyun bir kenara, deniz kokusu almadan ölüp gidecekler bu gidişle. Onun için yaşlı Göreleliler yıkılan iskeleyi ve orada denizle koyun koyuna yaşadığı günleri anımsayarak iç geçiriyorlar.
Bugünden sonra bir şeyler yapılabilir mi derseniz; Allah’tan umut kesilmezmiş!