Bak kardeşim
Elini ver bana
Gel kardeşim
Neşe getirdim sana
Al kardeşim
Ye, iç, gül, oyna
Sar kardeşim
Kolunu boynuma
Sev kardeşim
Canım feda yoluna
Tap kardeşim
Tüm insanlara
Dünyaya geldik bir kere
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Amaçlar hep bir olsun
Kalpler birlikte
Dünyaya geldik bir kere
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Mutluluklar bir olsun
Acı birlikte
Ne kadar güzel yazmışlar, ne kadar güzel seslendirmişler… Dün gördüklerimizi, bugün yeniden görmeyelim.. Dün yaşadıklarımızı, bugün yeniden yaşamayalım diye.. Bak kardeşim demişler, “Elini uzatmasını” istemişler, “Gel kardeşim” demişler neşe getirdiklerini söylemişler.. Böyle bir talebe karşı çıkılabilir mi?
Daha öncede bahsettiğim gibi Ne kadar güzeldir sevmek, sevilmek… Sevdiklerimize sıkı sıkı sarılmak… Bu bir taleptir.. Kardeşçe yaşamak, sarılmak, kavga yerine sarılmak, mutluluk ve acıları birlikte yaşama çağrısıdır… Yani reddedilebilecek bir çağrı değildir..
Bizler o kadar dalıyoruz ki gündelik hayatın derinliklerine… Unutup gidiyoruz arkadaşlığı, dostluğu, sevmeyi ve sevilmeyi bazen… Çılgın bir tempoda oradan oraya koştururken ne yazık ki sevdiklerimizi ihmal edebiliyoruz. ‘Yarın ararım’, ‘Gelecek hafta giderim’ gibi bahanelerin arkasına sığınıyoruz.
Sabah oldu, öğlen oldu, akşam oldu bu sıradanlık bazen öyle ruhsuz bir hal alıyor ki, ne nefes aldığımız havadan, ne işittiğimiz bir kuşun sesinden, ne yediğimiz bir şeyin dilde yaratığı o zevk duygusundan, ne gittiğimiz yeni bir yerden, ne izlediğimiz yeni bir filmin tam olarak tadına vararak haz duyamıyoruz. Bunu da tükettik, bu da bitti, sıradaki! Tüketiyoruz… Para, pul bir yana asıl hazinenin sevgi olduğunu unutuyoruz. Oysa öyle olmamalı, Sevdiklerimize daha çok vakit ayıralım mesela… Kral sofrasındaymış gibi oturmalıyız tüm yemeklerimize, acele etmeden, tadına vararak, araya dost konuşmaları katarak, bazen bir müziğe kapılarak… Hızla okumamalı gazete yapraklarını, hemen ne olmuş, ne bitmiş yutup, bitirilmemeli. Şöyle misler kokulu bir kahve hazırlanmalı önce, sonra gazeteyi katlayarak, kahvemizin kokusunu içimize çekerek, ara sıra camdan dışarı bir seyir atarak, sonra yine okumaya devam ederek… Başımız önde yürümemeli caddeden yukarı, yeni açılan mekânları keşfetmeli, el ele tutuşup sarılan iki sevgilide anılar hafif bir tebessümle tazelenmeli, bazen hiç tanımadığımız birini gülümseyerek merhaba demeli… Bir kedi gibi güneşte gerinmeli ve an iliklerimize kadar ısınırken, hiçbir şey düşünmemenin ve hiçbir şeyi umursamamanın tadına varmalı. Bunun kendimize de iyi geleceğini unutmayalım. Hiçbir şeyi ertelemeyelim! Hayat kısa. Bir sabah uyandığımızda annemizi, babamızı, sevdiğimizi, küs olduğumuz arkadaşımızı hatta kedimizi, köpeğimizi bile bulamayabiliriz. Hayat kısa, seviyorsanız söyleyin ve sevdiklerinize sımsıkı sarılın! ''Sen, hiç sevdiğin birinin sesini unuttun mu?'' Derin düşününce unutmanın ne kadar korkunç bir şey olduğunu izah edemiyorum. Ülke olarak zor günler geçirdiğimiz şu günlerde küçük dünyamıza kapılıp sevdiklerimizi unutuyoruz… İnsanları hele hele bizim için değerli olan sevdiklerimizi aile büyüklerimizi bir “Merhaba” demek için de olsa arayalım… Farkına vararak yaşamalı hayatı. Örneğin kaçımız bir “ölmeden önce yapmam gerekenler” listesi hazırladı veya böyle bir liste hazırlamak kaçımızın aklından geçti? İsteklerimiz hep aklımızda orada burada uçuşup duruyor ve artık onları yerçekimsiz ortamdan kurtarıp bir listeye sokma ve somutlaştırma zamanı gelmiştir bence. Böylece görsellikle desteklenen listemize sık sık yaptığımız ziyaretler hayatımıza bir geniş görüşlülük, anlam, heyecan ve isteklendirme katacaktır şüphesiz. Mesela listenize eğer “mavi tur ” diye bir madde eklemişseniz, hiçbir şey buna ulaşmaktaki mutluluğu veremez artık size. Her gerçekleştirdiğiniz maddenin yanına işaret koymakla artık siz de, gittikçe sıradanlaşmaya başlayan toplumsal hayattan koşarak uzaklaşır. Yepyeni bir hayat bağı kurmuş olursunuz yaşamınıza…
Unutmayalım ki bu güneş, bu ağaçlar, bu güzel hayat, bu çocuk cıvıltıları bizim için de bitecek… Sevdiklerimize sevdiğimizi göstermek için çok geç olmadan arayalım, onlara yalnızlıklarını hissettirmeyelim, onların hayır dualarını alalım…
Sevdiklerinizin sesini duymak bir dokunuşa bakar. Yani hiç de eskisi gibi uzak değil, çok yakınınızda hatta o kadar yakın ki sol yanımızda. Cebimiz de, elimiz de her an.
Sevdiklerimizi arayalım araya zamanı sokmayalım, zaman öyle çabuk geçiyor ki, telafisi mümkün değil. Ne demiş şair ''Bir ses , bir nefes yeter bana'' Sevdiklerinizin, değer verdiklerinizin sesini duyun ,Duyun ve hafızalarınıza kazıyalım…
Kısacası bazen hayatımızda bazı şeyler taşınmaz hale gelir. Hep kendimize zaman ayırmayalım etrafımızdakilere de ayıralım. Ne olursa olsun bizi sevenlere bir fincan kahve için ayıracak zaman yaratın… Birbirimize seversek, sayarsak, değer verdiğimiz her insanın bize bakışının değiştiğini göreceğiz…