Cemre önce havaya, bugün de suya düştü. Kaldı toprak, ona da bir haftaya düşer. cemre sıcaklıktır. İnsan gönlüne düşen sevgi gibidir. Kışın bağrına düşünce kış ısınır. Hava , su, toprak bahara el sallar. Yüreğe düşen sevgi gibi. O sevgide, aşka dönüşünce cemreler muratlarına erer bahara erişirler. Dala yaprak, çiçek meyve. Tarlada tohum canlanır. İşte böyle bir günün gecesinde Kendimi yeni yapraklanmaya başlayan dut ağacının altına serdiğim, Annemden kalma bir metre eninde ki, rengarenk ebe kuşağı gibi renkleri olan, paladan dokunma kilime sırt üstü uzandım. Başımın altına iki kolumu yastık yaptım. Gözlerimi maviye sinmiş gecenin karanlıklarında gezdirdim. Deniz kenarındaki kumlar kadar çok, gece evlerde yanan mum ışıkları gibi ışıldayan yıldızların altında gözlerim dalıp gitti. Yıldızlar sanki parlamak için birbirleriyle yarışıyorlar, bana göz kırpıryorlardı. Hele, hele bazıları bir kopuyordu ki bulutlardan kaymaya başlıyor, uçuyor, gibi ufuklarda kaybolup gidiyordu. ufukta uçan göçmen kuşlar gibi, ufukların karanlıklarında yitip gidiyordu. Sarı ay tepeden uzaklaşıp yol alırken etrafında rengarenk halelerle yanarak başımın üzerine doğru geliyordu. Sanki beni kendine çekiyordu. Denizde yüzen bir gemi misali. Ay bir yanda, yıldızlar bir yanda, karşı ormanlarda uluyan köpek sesleri kulaklarımda uyuyup kaldım. Yorgun bir adama rastladım. Elimden tuttu beni kaldırdı yattığım kilimden.
-Bu havalar çarpar evlat. dedi
Hayretle tanımaya çalıştım. Sesi çok tanıdık geldi. Konuştukça hafızamda çağrışımlar yapıyor, sesin sahibini tanımaya çalışıyordum.
-Evlat, Yıldızlar altında yatmak var ya insanı yorar. Hele düşen yıldızlara bakarken gözlerin kayar. Hele şu sarı ay aklını alır başından. Vazgeç bu sevdadan. bırak yıldız parlasın, ay sarı sarı yol alsın. Sen evine dedi.
Öyle bir rüzgar esti ki birden bire, her şey karmakarışık oldu. Elimden tutan adam uçup gitti rüzgarın şiddetinden. Yıldızlara doğru uçuyordu. Beni kandırdın be adam diye geçirdim içimden. Benim yıldızlara bakmamı istemeyen adam kendisi yıldızlara doğru uçuyordu. O yıldızlara uçarken bir yıldız füze gibi hızlı hızlı ufuklara doğru akıyordu. Ay yavaş yavaş olanlardan habersiz sarı sarı yürürken gece derinleşiyor, Bana öğüt veren sesin sahibinin cehresi hafızamda ete kemiğe tanıdığım kişiliğe bürünüyordu. Hayat işte hiç bir zaman son bulmuyor ki. Bu dünyadan göçenlerde bir gün beliriyor hafızalarda. Yaşıyor ve tekrar ırayıp gidiyor. Ölmek diye bir şey yok aslında. Sadece zaman ve mekanlar değişiyor. Bazen yıldızlar altında uyuya kalsak da..
M.Yayla-Görele