Dört günlük aradan sonra nereden başlamalı bilmesem de, her Karadeniz havasını soluyan herkesin yorgun olduğunu biliyorum. Vadilerde bütün fındık dalları eğiyor, Yerlere serilmiş fındıklar tek tek toplanıyor, Yokuşlardan yukarı harmanlara taşınıyor. velhasıl çile düğüm düğüm bahçelerde,harmanlarda kördüğüme dönüşüyor. Yaşamak denen tılsımın varlığını anlıyor insan. Emekleriyle umutlanıyor, Geçmişiyle yüzleşip her yıl olağan hale gelen bu çileyi yaşamanın hazzına varıp fındığın harmanda ki kokusunda, Kantara koyup parasını cebine indirdiğinde yorgunluğunu unutup paranın cazibesine kapılıp kanat takıp uçacak oluyor. Dört gündür yazmadım. yazmadan duramasam da yazmadım. Çünkü çok yorgundum.Karınca karınca bende çok olamasa da bahçemizin yolunu tutup Allah'ın verdiği kadar fındığı toplayıp harmana atmak üzerime düşmüştü. Ala sıcakta dallardan dökülen fındıklar gazele karışmış,kuraktan toprak buz gibi kayganlaşmıştı. Günde beş altı saat çalıştım. dikenlerle dalaştım. Kurumuş dikenler sanki su arar gibi kollarına saldırıyordu.Ben dikenle inatlaşıp onu yenip bir sincap gibi kıpkırmızı bir fındık çotanagını elimdeki heybeme koyarken su gibi olmuş gömleğim tenime yapışıyordu. Hayat her canlıya başka pencereden bakarken yanıma daha belki bir aylık bile olmayan altı tane enik peydah oldu. dünya güzeli ve cins köpeklerdi. iri gözleri kepçe kulakları, alaca siyah beyaz bir kaç tanesi kahve rengiydi.Kulakları sallanırken,üzerlerine yeşil sinekler konuyordu.Ben çalıştım onlar uyudu.Ben çalışırken onları unuttum. Aklıma geldiklerinde yoktular. yoruldum ve erkenden bahçeden çıktım. ertesi günü yine bahçeye gittim. Boğazındaki tasmada çıngırak olan bir köpek fır dönüyordu bahçeyi.Dereye iniyor oradan bir vuruyor ta bahçenin tepesine çıkıyordu uçarcasına boğazında ki çıngırak çaldıkça ürperiyordum. ıssız bahçede Belki köpek elli kez aynı hareketi tekrarladı. daha sonra memeleri yerde dili dışarıda bir anne köpek geldi çıngıraklı köpeğin yanına. Aranıyorlardı terlemiş çamur içinde ki bir dişi köpek üzgündü, sanki bana gördün mü der gibiydi.Aradıkları dün yanımda olsa da şimdi yoklardı. Dişi köpek uyudukları yeri kokladı ağlar gibi inledi. Elimden bir şey gelmiyordu ki. Bizim enikler yitmişti, demek.Ben fındık derdinde, Çıngıraklı köpek ile dişi köpek başka dertteydi.Hele birde karıncalar vardı ellerimin arasında, ayaklarımın altında can veren. Engel olmaya çalışsam da engel olamanın ezikliği ile yanıyordum hiç esmeyen öğle güneşinde. Karıncalar böcekler ölürken, Köpekler kayıp enikleri ararken bende bir kaç fındık uğruna yanıyordum. Yaşamak işte böyle bir şey dedim kendi kendime.Herkesin derdi başka. Hele insan denen varlığın heveslerine engel olmak boşuna. Yoluyor, yırtıyor, Hep kendine yontmak için çekiçsiz, için için kendini bitirişini yaşıyor. Değer mi...? M:Yayla-Görele
12Osman Yılmazarslan, Berrin Erenel Bilge ve 10 diğer kişi
1 Yorum
Dört günlük aradan sonra nereden başlamalı bilmesem de, her Karadeniz havasını soluyan herkesin yorgun olduğunu biliyorum. Vadilerde bütün fındık dalları eğiyor, Yerlere serilmiş fındıklar tek tek toplanıyor, Yokuşlardan yukarı harmanlara taşınıyor. velhasıl çile düğüm düğüm bahçelerde,harmanlarda kördüğüme dönüşüyor. Yaşamak denen tılsımın varlığını anlıyor insan. Emekleriyle umutlanıyor, Geçmişiyle yüzleşip her yıl olağan hale gelen bu çileyi yaşamanın hazzına varıp fındığın harmanda ki kokusunda, Kantara koyup parasını cebine indirdiğinde yorgunluğunu unutup paranın cazibesine kapılıp kanat takıp uçacak oluyor. Dört gündür yazmadım. yazmadan duramasam da yazmadım. Çünkü çok yorgundum.Karınca karınca bende çok olamasa da bahçemizin yolunu tutup Allah'ın verdiği kadar fındığı toplayıp harmana atmak üzerime düşmüştü. Ala sıcakta dallardan dökülen fındıklar gazele karışmış,kuraktan toprak buz gibi kayganlaşmıştı. Günde beş altı saat çalıştım. dikenlerle dalaştım. Kurumuş dikenler sanki su arar gibi kollarına saldırıyordu.Ben dikenle inatlaşıp onu yenip bir sincap gibi kıpkırmızı bir fındık çotanagını elimdeki heybeme koyarken su gibi olmuş gömleğim tenime yapışıyordu. Hayat her canlıya başka pencereden bakarken yanıma daha belki bir aylık bile olmayan altı tane enik peydah oldu. dünya güzeli ve cins köpeklerdi. iri gözleri kepçe kulakları, alaca siyah beyaz bir kaç tanesi kahve rengiydi.Kulakları sallanırken,üzerlerine yeşil sinekler konuyordu.Ben çalıştım onlar uyudu.Ben çalışırken onları unuttum. Aklıma geldiklerinde yoktular. yoruldum ve erkenden bahçeden çıktım. ertesi günü yine bahçeye gittim. Boğazındaki tasmada çıngırak olan bir köpek fır dönüyordu bahçeyi.Dereye iniyor oradan bir vuruyor ta bahçenin tepesine çıkıyordu uçarcasına boğazında ki çıngırak çaldıkça ürperiyordum. ıssız bahçede Belki köpek elli kez aynı hareketi tekrarladı. daha sonra memeleri yerde dili dışarıda bir anne köpek geldi çıngıraklı köpeğin yanına. Aranıyorlardı terlemiş çamur içinde ki bir dişi köpek üzgündü, sanki bana gördün mü der gibiydi.Aradıkları dün yanımda olsa da şimdi yoklardı. Dişi köpek uyudukları yeri kokladı ağlar gibi inledi. Elimden bir şey gelmiyordu ki. Bizim enikler yitmişti, demek.Ben fındık derdinde, Çıngıraklı köpek ile dişi köpek başka dertteydi.Hele birde karıncalar vardı ellerimin arasında, ayaklarımın altında can veren. Engel olmaya çalışsam da engel olamanın ezikliği ile yanıyordum hiç esmeyen öğle güneşinde. Karıncalar böcekler ölürken, Köpekler kayıp enikleri ararken bende bir kaç fındık uğruna yanıyordum. Yaşamak işte böyle bir şey dedim kendi kendime.Herkesin derdi başka. Hele insan denen varlığın heveslerine engel olmak boşuna. Yoluyor, yırtıyor, Hep kendine yontmak için çekiçsiz, için için kendini bitirişini yaşıyor. Değer mi...? M:Yayla-Görele