Yıllar var ya şu sevdiğimiz yıllar, Her geçip gidişinde bizlerden neler alır götürür nelerde, hiç farkına varmayız. Çocukluğumuzu çalar, gençliğimizi çalar bizden, daha sonra da hatıralar girdabında döndürür durur biz insanları. Sevdirir, sevindirir, ağlatır, ayırır, Hiç dönülmeyecek yolculuklara çıkarır. İnsan çok çabuk unutsa da bazen bazı hatıraları unutamaz. ve o hatıralar bahçesinde çiçek olup açar . Hatıralarda tez unutulur. Çiçekler gibi tez solar, kelebekler gibi çok kısa yaşar. Ama nedense ben hatıralar aleminde yaşar dururum hep. Unuttuklarımın yanında, unutmadıklarım yığın, yığın bulutlar gibi döner durur başımın üzerinde. yüreğimin ta içinde. beynimin bilemediğin girintili labirentlerinde hep hatıralarımı ararım. Bir kara kuru bir çocuk olur göz bebeklerimde fısıldar kulağıma yıllar ötesinden yaşadığım gerçeklerin ta kendisini bir rüya tadında.
Yine göz bebeklerim de belirdi şimdi o çocuk, ve anlatmaya başladı bana yağlaşın hikayesini. Annem ineğimizden sağdığı sütü pişirdikten sonra bize seslenirdi;
-Çocuklar bu akşam size yağlaş yapayım mı?
Gözlerimiz ışıldardı. yağlaş sevilmez mi hele çocuklar için ne güzel tattı. Güneş alıp başını günü terk ederken annem ocağa sütü koyar,altını yakardı. Ateş usul usul yanarken bir kase büyüklüğünde ki bakır kalaylı tasla şeker, Aynı tasla bir tas unu getirirdi ocak başına, Elinde ağaç şimşirden kaşıkla, kasede ki şekeri, sonrada unu yavaş yavaş süte karıştırırdı. Kasede ki un bitince devamlı karıştırırdı. Yarım saat sonra süt koyulaşmaya başlardı. Sıcak reçel kıvamını alırdı. Tencerede yağlaş dana gözü gibi kaynamaya başlardı. Kaynadı mı, dana gözü gibi patlamaya başladı mı yağlaşı ocaktan alırdı. Eskiden yağ tavaları vardı bakırdan iki karış sapı olurdu. Bir avuç kadar bu tavaya iki kaşık tereyağ koyar iyice eritirdi.Yağ erirken evin içine bir koku dağılırdı ki iştahımız açılır, tereyağ kokusundan sarhoş olurduk. Yağ kahve rengine dönerken yağ tavasını alır ,yağlaş tenceresinin içine dökerdi. bir çığlık başlardı tencerenin içinde.Kızgın yağ konuşurdu adeta sütle unla. Tencerenin üstüne çıkardı yağ. Sanki en güzel ebru desenleriyle bezenirdi yağlaşın üzeri. Tabaklara bile koymayı beklemeden uzun saplı simşir kaşıklarla kaşıklardık yağlaşı üflüyerek dilimizin üzerine koyar o tatla uçardık bir tencere yağlaşı yer, dibine saran katı kısmını paylaşamazdık. Annem kavga çıkmasın diye
-Yarın yine yaparım deyip bizi kandırırdı. Ne güzel lezzetlerdi o yemekler ve o yıllar. Yitip gittiler. Bana da hatırlamak düştü. O yağlaşı bir daha yapmak çok zor. Süte su karıştı. Şekere glikoz karıştı, Una hormon karıştı. Yağa krema margarin karıştı. Yağlaş yitip gitti. Çocukluğumun midesinde kaldı....! M.Yayla-Görele