Sıcacık yaz gecelerinde kasabada şimdi ki hükümet binasının olduğu yerde açık hava sineması vardı.Bir kaç gün önceden kararlaştırır kasaba meydanında afişini gördüğümüz flimi seyretmek için akşam karanlığında yayan kasabanın yollarına düşerdik.Ateş böceklerinin arasından geçer yeni çiçeklenmiş ıhlamur kokusuna karışan kestane çiçeklerini koklayarak bazen yürüyerek bazende koşarak içimizde sinema heyecanı,yaşama sevinci ile kasabaya varırdık.Gişeden biletlerimizi alır.Yan yana dizilmiş banklara oturur beklerdik.Bizim sinemalarımızda o zamanlar gonk çalmazdı.Sinemanın bütün ışıkları söner siyah beyaz flim beyaz perdeye akmaya başlardı.Makine dairesinden perdeye flim yansırken sanki ışıklar raks eder ırmak gibi akardı.Oyuncu isimleri yazardı.Kocaman harflerle.Kartal Tibet gençliğimizin kahramanı Tarkan. Kurduyla,kılıcı,ince uzun çenesine aşağı uzanan incecik bıyığı, Vücuduna sardığı ne postu olduğunu bilemediğim kostümüyle beyaz perde de devleşirdi.Kahramanımız olurdu.Kavgalarını alkışlar,Maceralarını izlerken ufacık delikanlı kanımızda heyecan doruklara çıkardı.Duydum ki Kartal Tibet ölmüş.Hayat bu işte bir başlangıcı birde sonu var.Hayranlık duyduklarımız,kendisi olmak istediğimiz o şatafatlı hayatlar hep birer birer göçerken bizlerde yürüyoruz.Her gün biraz daha yaklaşarak.Hayat flim misali ışık seliyle karanlıklara doğuyor.Işıkların yanmasıyla son buluyor.Karanlık sinemalarda hoş bir seda bırakanlara ne mutlu.Fazla gurura,kibire ihtiyaç yok dostlar.Bütün yollar hep aynı köye çıkar.Hepinize saygılar sunarım.Hayatlarımız ümitlerle beslensin.Sağlıcakla kalın.''Enseyi karartmayın''...M.Yayla