Gözleri vardır biz insanlarında her yaratık gibi. Belli bir yerden sonra görmez. Yaşadığı anı görüntüleyen bir kamera gibidir. Geçmişi de görmez. Geçmişi hafızamızda canlandıran nedir peki? Sonbaharın kışa doğru evrildiği şu günlerde eski kışlar düştü aklıma benim. Giyindim siyah çizmelerimi çıktım yollara.Ne olur ne olmaz deyip sıkı sıkı da giyindim. Bugün hava çok güzel olsa da, gideceğim yıllarda belkide diz boyu karlar karşılar beni deyip her türlü tedbirimi aldım yola çıkarken. ''Az gittim, uz gittim.Dere tepe düz gittim.'' Derken bir bayırın başında ufacık bir köye vardım. Beni uzun boylu, Elleri büyük, parmakları darı kocanı gibi bereketli bir kadın karşıladı. Göz göze gelince sanki gözlerimiz arasına çiçeklerden bir yol döşendi. Çiçeklerde ki renkler sanki bu dünyada gördüğüm çiçek renklerinden değildi. Lapa lapa kar yağıyordu çiçeklerin o gizemli renklerine.O güzel renkli ,üzerinde beyaz beyaz kar tutmuş bir dal çiçeği koparıp bana uzattı.
-Al bu senin olsun.
Mısır koçanına benzeyen parmaklarının soğukluğunu hissettim bana uzattığı çiçeğin sapında. anladı elimin üşüdüğünü
-Çok mu soğuk derken sesi çok eskilerden kulağıma aşina geldi.
Dudaklarım aralandı istemsiz. Ateşten kışın karına alevden bir kelime düştü. Yağan kar durdu.Çiçeklerin üzerine yapışmış beyaz karlar eridi. O kelimenin sıcaklığında elimden tuttu beni ufacık evine doğru götürdü.Kapıyı açtı.Kapının eşiğini gördüğümde çocukluğum takıldı ayaklarıma düşü verdim eşiğin önündeki sahanlığa. Dizime kırmızı kan çiçekleri düştü. Tuttu beni kaldırdı Mısır kocanı parmaklarıyla ovdu dizimi. Bu kez ben vermiştim kırmızı kan çiçeklerini ona. Apar topar koştu terekten içinde mavi mavi parlayan bir su getirdi. Sürdü yarama. Yanarken kan sızan yaram
-Geçer şimdi diyerek gönlümü aldı. Apar topar ocağı tutuşturdu.Bir iki kızıl ağaç yarmaçasını sürdü ufacık alevlerin harına. Çok geçmedi alevler bayrak gibi dalgalanmaya başladı. İçimden ne güzel yaktı ateşi birden diye geçirdim. Ben böyle çabuk ateş yakan birini tanımıştım. Hemen übrüğe güğümden su doldurdu, übrüğü yarmaçaların arasında kalmış saç ayağının üstüne yerleştirdi. su kaynadı hemen bir çay demledi Annem. Demliksiz. Kocaman bir bardağa übrüğün memesinden çayı buğulanarak, dönerek su bardağına akıttı. Bardak yandı. Ateşten kırmızı çiçek açtı sanki. Karşılıklı içtik çayımızı. Biri girdi kapıdan kapkara bıyıklı Babam. Çayın deminde uyumuşum. Uyandığımda ne annem vardı,ne dışarıda kar. Benim bu kuş uykularım yok mu. Çıldırtacak beni. Bir bardak daha içseydik ya Annemle, Babamla o ufacık evin ocak başında. Yinede olsun, her şey zaten bir anlık tat değil mi. Buna da şükür buluşdumya yaşarken bu akşam annemle, Babamla kuş uykularımda...! M.Yayla-Görele