Küçük evimizin bitişiğindeki kümesimiz de horozumuz şafak sökmeye başlarken ötmeye başlardı her sabah. Sarı pullu işaret parmağı kalınlığındaki bir karıştan biraz büyücek ayakları üstünde yükselir tırnaklarını toprağa geçirir avazının çıktığı kadar öterdi. İbikleri kırmızı gül yaprakları gibi sallanırdı boynuna doğru, rengarenk kuyruk tüylerini sallar, kanatlarını çırpar, yanında tünekte tüneyen göz kapakları oya boncukları gibi tavuklara sadaşırdı. Kümeste bir gürüldü başlardı. Tavuk gıdaklamaları horoz sesine karışırdı. Hemen odamızın altında bulunan ahırda ki ineğimiz huysuzlanır, yattığı yerden kalkar, boynunu sallarken, Bahçelerde kayıp olamasın diye boynuna taktığınız altın sarısı çan tıngırdamaya başlardı. Ahırdan sazak kokusu, evimizin biraz ötesindeki ufacık çayın yeşillikleri arasında ötüşen çırçır böceklerinin ötüşün de eriyip giderdi. Bir telaşa başlardı ufacık evin ufacık odalarında. İnceden bir duman kaplardı her yeri, Çıtırtılarla yanan yarmacalar ocak başında yalap, yalap kazanın dibine vururken çengelden asılan kazandan dumana karışan su buharı bacadan dışarı çıkmak için bir biriyle yarış ederlerdi. Alaca karanlık duvarda yanan gaz lambasının titreyen alevinin gücünü alırken, gaz lambası can çekişen adamlar gibi diliyle
dudaklarını ıslamaya çalışan insandan farksız hareketlerle bir nefesle söndürülmeyi beklerdi. İlk kalkan hemen can çekişen, yalap, yalap yanıp sönen ışığa üfler, geceyi aydınlatan aydınlığı boğar atardı. Gaz lambasının incecik boru şeklindeki camı isli, isli akşamı beklemeye koyulurdu. duvarda ki takvimden bir yaprak koparılırdı. radyo açılırdı. Annem ineğin yalını verir, ineği sağar, tavukları yemler, folluktan yumurtaları toplar, Eteğinin altına süt maşabasını gizleyerek içeri girerdi. maşaba da süt buğuldarken, yumurtalar sımsıcak olurdu. Sütü ince elek süzgeçten geçirir, pişirmek için kazana koyarken, yumurtaları eski bir tencerenin içindeki küle gömerdi. Sessiz sessiz bekleşirdik sabahın ilk ışıklarında bize sıra gelsin diye. Sıra bize geldiğinde sofra kurulurdu ocak başına yakın. Yanan yarmaçaların alevkeri vururdu yüzümüze. Yanaklarımız elma alı gibi olurdu. Büyük bardaklara übrükten çay koyardı annem. dünkü yaydığı, yayıktan kalma yağ, reçel, zeytin, akşamdan babamın getirdiği kocaman tepsi ekmeği ile güzel bir doyardık. Her zaman yumurta yemezdik. Annem biriksin derdi. Satmak içinde saklamazdı. Ne olur ne olmaz deyip yığar yığardı. tencere dolunca birer ikişer çıkarır pişirir, hamura katar çörekler, börekler yapardı bize. İsraf haram derdi hep. ''Yılan toprağı tartarak yermiş''derdi.'' Bugün buldun, bugün yersen yarı aç kalırsın.'' derdi. Yoğurdu yayar, ayranı kestirir süzme yapardı. Süzmeden çökelek yapardı. Evimizde bir ineğimiz bakkaldı. Ufacık çitimiz manavdı. Ben çocukluğumda karpuz kavundan başka bir şey aldığımızı hatırlamam manavdan. Patates, soğan, pirinç, bulgur alırdık. birde şeker ve tuz. Evimiz küçüktü. Ama bereketi büyüktü. Hiç yokluk çekmedik. Hep doyarak kalktık soframızdan. Uykularımız derindi. Umutlarımız diriydi. Elbette korkularımız da vardı. Karşı ormanlarda çakallar ulurken, Baykuşlar kapımızda ki ağaca kondu mu korkardık. Hele birde deli yağmurlar yağmaya başladı mı. Çatımız akardı. Yağmurun yarısı evimizin içine yağardı. Yataklarımız ıslanır toprak aşganada öbek öbek gölcükler oluşurdu. Kirpiler gibi kıvrılır, tos top olur su akıtmayan bir kuytuya sıkışır yağmurun dinmesini beklerdik. Şimdilerde o evimiz bir müze misali hala yaşasa da, her taşı bir kitap gibi hala satır satır okunmakta. Hatıralar yapışmış duvarlarından hatıraları kazımak imkansız. Hep yitip gitmiş yaşananlar ama o hala ayakta. yıkılmadan kırık dökük olsa da dimdik ayakta. Bana incecikten eskileri, Annemi, Babamı, kardeşlerimi anlatmakta. Küçük ev iyi ki varsın. Sen olmazsan, ben böyle güzel geçmişi mi hatırlar mıydım. Her şey değişti. küçük ev hala ayakta. Neyi bekliyor hala dersiniz...! Camları kırık, kapısı kapalı hala birilerini bekler gibi bekliyor. Horoz ötmüyor, tavuklar gıdaklamıyor, Ahırda ineğin çan sesi duyulmuyor. Bizden kimse yok, kapısı kilitli, anahtarı kayıp, kırık dökük bekliyor, bekliyor.
yitip giden mazinin azabını yalnızlığında yaşıyor. Benim gibi. Geçmişini unutan, geleceğini kuramaz deyip bitirmek gerek.
M.Yayla-Görele