Her insanın anıları olur da, Kasabamın geçmişine dair anıları olmaz mı? Ben bu hikayeyi dinlerken tüylerimin diken,diken olduğunu hissettim. Karşımda ki dostum, akıcı Türkçesi ile sanki bir tiyatro sahnesinde tek kişilik bir oyun oynar gibi oynuyordu hikayesini. Bu anlatacaklarım onun dilinden benim kalemimden. İyi seyirler. Hatam olursa şimdiden af ola.!
Kasabanın kıyısında deniz kasabayı süsler, Çakıllar kumlarla arkadaşlık ederken, Kasabanın ileri gelenleri, kasabaya bir cami yaptırmak için karar almışlar. Kasabanın en güzel yerine ikinci bir cami. Yapı yapmasından anlayanlar toplanmışlar. Karınca kararınca, o yokluk yıllarında çalışmaya başlamışlar. Herkes gücüne göre işler üstlenip yapı da benimde bir emeğim olsun deyip işe girişmişler. Zaman öyle bir zaman ki, yokluk önlerini kesmiş. ve cami inşaatı temel işlemleri başladıktan kısa bir süre sonra durmuş. Aylar geçmiş deniz sahili dövmüş durmuş. Bir gün kasabaya yaban, ihtiyar bir adam gelmiş. İri cüsseli, yoksulluğu her halinden belli bu adam cami inşaatının yanında durmuş. Kasabada herkes birbirini tanır. Bu yaban adam dikkatlerini çekmiş. Adam kasabalıya bakmış
-Bu camiyi yapmaya geldim. Kimseden bir ücrette istemiyorum. Adım Hasan demiş. Kasabalı ahaliye;
-Sizden isteğim bana yardım etmeniz. açlığımı da Allah'ın verdiği ile karşılarsanız başarırız.
Duran cami bir taş, iki taş derken yükselmeye başlamış. Acıktıklarında kuru ekmek, su içmişler. Caminin karşısında ufacık bir evde yalnız bir nine yaşarmış. Camiye o kadar yakınmış ki evi. Hasan ağanın çekiç sesleriyle uyanır, onun işi bitince uykuya dalarmış. Bir akşam Hasanağa'ya bir çanakta yemek hazırlamış götürmüş. Aylardır yemek yemeyen adam yemeği görünce bir sevinmiş bir sevinmiş, yemeği yedikten sonra bir çocukla çanağı bir çıkına sarıp ihtiyar kadına geri göndermiş. Kadın çıkını almış. Çanakta zil sesi gibi bir ses. Çıkını açmış ki, ne görsün bir kaç para. İrkilmiş ihtiyar kadın utanmış. Yüzüne yıllardan beri aldığı darbeler daha da derinleşmiş. Kambur beli, Takat kalmamış ayaklarını sürükleyerek Hasanağa'nın yanına gitmiş. Usta demiş
-Ben ara sıra kendim için çorba yaparım. kimsem yok. Senin çekiç sesini hep duyarım. Evim şuracıkta sana bir tas çorba gönderdim. Bu para neyin nesi deyip parayı iade etmiş. Hasanağa mahcup olmuş. başını öne eğip, ne diyeceğini bilmeden mıh gibi çakılmış olduğu yere. kadın devam etmiş
-Usta evim şuracıkta. Her gün sana çorba, pişirdiklerimden getirmeye gücüm yetmez, ayaklarım atamıyorum. Her gün gel yemeğini ye git demiş. Mahcup Hasanağa başını sallamış. Yıllarca ihtiyar kadın gücü yettiğince pişirmiş, Paylaşmışlar. Yıllar sonra cami bitmiş kasabada. Kasabanın ileri gelenleri toplanmış. Bu camiye bir isim lazım demişler. Herkes bir isim atmış ortaya. biri çıkmış
-Bu camiyi bu duruma getiren Hasanağa adını verelim demiş. hep birden tamam deyip Hasanağa'yı aramışlar. Hasanağa'yı bulamamışlar. Sanki kanat takıp uçmuş Hasanağa. Söylentiye göre Hasanağa camisinde ilk cenaze namazı da ihtiyar, Hasan ağaya çorba kaynatan kadının cenaze namazı kılınmış. Şimdi merkez camimiz bir asırdan fazla zamandır kara taştan, Emsali olmayan kubbesiz, kara taşla ahşabın kucaklaştığı bir eser olarak bizleri kucaklar durur. Yapandan, emeği geçenlerden Allah razı olsun. Hayatımıza son noktayı koyacak Hasan ağaya selam olsun...!!! M.Yayla-Görele