Ben çocukken kasabada bir kaç tane ayakkabı tamircisi vardı. Hem ayakkabı yaparlar, hemde yırtılan altı delinen ayakkabıların altlarını değiştirirler,eğilen tabanlarını yenilerlerdi. Ben ilk önce Babamın dükkanının bitişiğindeki Naim amcayı tanıdım. Okul çantamı babamın dükkanında yüksek duvarda çakılı çiviye asar, Naim amcanın ufacık dükkanına gider, çocukluğun verdiği merakla onu izlerdim. Naim amca orta boylu boyuna göre oldukça kilolu, sevecen bir adamdı. Beni görünce sevinir,
-Geldin mi kara kaşlı çocuk derdi. Ben onun bana iltifatı ile sevinir onu tepeden tırnağa süzerdim. Göbeğinin üzerinde deriden bir koruyucu vardı. boğazından asmıştı. Deri hep falcata keşikleriyle yaşlı ağaçların kabukları gibiydi. nasırlı bir el ancak o kadar derin çizgilere sahip olurdu. Masasının üzerinde bir misket kadar bal mumunu ince sicime sürer, Eline aldığı ince uçlu tığ ile deriyi deler, eğri iğnesini deldiği delikten geçirirdi. İğnesi çifti. dikişinde ara olmasın diye birinin girdiği delikten diğer deliğe girmeden iki mumlu sicimi tüm gücü ile çekerdi. Derin derin solur sanki yorgunluğunu dışa vururdu. Ayakkabının altı delinmiş ise kalın köseleyi suda ıslar, Yumuşatır sonrada kucağına yerleştirdiği örse ayakkabıyı sokar. Köseleyi ayakkabının altına bir santimlik ince kibrit çöpü benzeri ağaç çiviyle çakardı. Sonra falcatasını ufacık masadıyla eyeler, ustalıkla köseleyi sırım gibi keserdi. Saatlerce seyrederdim Naim amcayı. Elinde eskimiş ayakkabı şekillendikçe yorgunluğu gider,
-Nasıl oldu zeytin gözlü delikanlı derdi. Usulca yanından kalkar, çantamı astığım çividen alır, Babamın elime verdiği filede iki ekmeği çantama yoldaş eder, ağır ağır evin yolunu tutardım. Naim amca kafamın içinde ayakkabıların altına çaktığı ağaç çivilere vurduğu ağzı kesere, eğri, tabanı kalın bozuk bir liraya benzeyen çekicinin sesi kulaklarımda çınlaya çınlaya yürürdüm.
Bugün bir eski ayakkabı gördüm çöplükte. Hiç eskimemişti. Boyası bile hala parlaktı. Ne söküğü ,ne de altı delinmişti. Naim Amca'yı hatırladım işte o an. Yıllar öncesindeki Suratını bile anımsayamadığım Naim amcanın çileli yaşantısı geldi aklıma. Üretmeden tüketmenin israfın acısı saplandı yüreğime. Ne vardı o güzel ayakkabıları çöpe atıp, yokluğa imza atmaya. Eskiden hiç bu kadar çöp olmazdı hatırladığım. Belediyenin iki üç tane sokakları süpüren, elinde iki kollu arabası, bir çalı süpürgesi, bir küreği olan sigara kösmüğü toplayan, ekmek paralarını bu yolla kazanan emekçi temizlik işçileri vardı. Şimdi çöplükler hazine. Nereden nereye. Bu değirmenin suyu nereden. Çözemedim. Çözen varsa kulağıma fısıldasın. Ayranımız yok içmeye.,Gül şerbeti koyarız kadehten bardağımıza...!!!! M.Yayla-Görele