Benim çocukluk yıllarımda, güneşten önce annelerimiz doğardı gecenin karanlığına. Güneş doğmadan kalkarlardı her sabah. Sanki güneşi onlar davet ederlerdi dünyaya. Yaz kış her sabah sabah uykusu uyuduklarına hiç şahit olmadım. Hep çileli bir hayatın, arap saçına dönmüş düğümlerini çözmek için çabalar dururlardı, sabahtan akşama kadar. Çoğu okumasını yazmasını bilmeyen bu anneler,o kadar donanımlıydılar ki, Ellerinden gelmeyen yoktu. Ama biz aile olarak şanslıydık. Annem okur yazardı. Bir el yazısı yazardı bir görseniz. Harfler sarmaşıklar gibi bir biriyle bağlanır, el ele tutuşur anlamlı cümlelerde raks ederdi. Hele babam,Onun yazısı daha şatafatlıydı. Harfleri harflere bağlaması, harflere çengeller gibi saplar takmasına hayrandım. Hele bir imzası vardı. Kırk kişi bir araya gelse atamazdı. taklit etmek olanaksızdı. O zamanlarda babalar ve anneler, hayatın girdabında yaşamaya çalışırlar, kimselere muhtaç olmamak için savaş verirlerdi. Evin en değerlisi onuru ekmekti. O evin baş köşesinde her zaman tazelenirdi. Tereğin en yüksek yerinde saklanır, yere dökülüp kırıntılarından atlamak,ona basmak çok günah sayılırdı. Her şey değişime uğradı. Zamane denen zalım bir hastalık sardı her yerimizi. Uyku hastaları olduk. Güneşten önce kalkanları yaşamasını bilmeyenler diye eleştirdik. Güzellik uykuları icat ettik. Köyden indim şehre misali geçmişimizi unutup yeni dünyalar kurmaya çalıştık. Geçmişini unutanların yarının kuramaması gibi yarınlarımızı kuramadık. Geçmişimize yabanlaştırıldık. Bunun adına da şehirleşmek dedik. Peki ne oldu. Süt bitti. Ekmek yapmaya buğday yetmedi. Peynir zeytin sofraların lüksü oldu. Biz çocukluğumuzda bir zeytini dört lokmaya katık yapardık. Hiç bütün zeytin atmazdık ağzımıza. Atsak azarlarlardı. Katık et diye. Ama evimizde zeytin on kiloluk kutularda gelirdi. Soğan patates en ucuz yiyecek maddesi idi. Soğanı yumrukla kırar salata niyetine gözlerimizden yaşlar akıta akıta yerdik. Yumurta en ucuz gıdalardandı. Fırınlarda ekmeğe katık satılırdı. Birde soğan kabuğu ile haşlarlar kıpkırmızıya boyarlardı. Yumruk gibi olurdu yumurtalar. Şimdi karga yumurtaları gibi. Süt, yoğurt müzelik oldu. Et tatmak lüks oldu. Çocukluğumda yoğurt sineklenirdi. Süt içerdik çay yerine mis gibi . Süt içerken süt bardaklarının üstünde kaymak tül gibi yalpalanırdı bardağın boşluğunda. Dünyamız renklendi. siyah fotoğraflar renklendi. Çağ atladık da çocukluğumun köylerini bugünlere taşıyamamanın acizliği ile köyün nimetlerinden mahrum kaldık. Yokluğun pençesinde ezildik. Para ne kadar çok olursa olsun gıdaya ulaşmak zorsa ,tedarik zincirleri kırılmışsa para bir yumurtayı bile alamaz. Bir yumurta bir maaş olur desem yok ya demeyin. Yumurta yoksa para geçmez ki.....!!! M.Yayla-Görele
Anasayfa
Yazarlar
Mustafa YAYLA
Yazı Detayı
Bu yazı 181+ kez okundu.
ÜRETİMSİZLİK
Benim çocukluk yıllarımda, güneşten önce annelerimiz doğardı gecenin karanlığına. Güneş doğmadan kalkarlardı her sabah. Sanki güneşi onlar davet ederlerdi dünyaya. Yaz kış her sabah sabah uykusu uyuduklarına hiç şahit olmadım. Hep çileli bir hayatın, arap saçına dönmüş düğümlerini çözmek için çabalar dururlardı, sabahtan akşama kadar. Çoğu okumasını yazmasını bilmeyen bu anneler,o kadar donanımlıydılar ki, Ellerinden gelmeyen yoktu. Ama biz aile olarak şanslıydık. Annem okur yazardı. Bir el yazısı yazardı bir görseniz. Harfler sarmaşıklar gibi bir biriyle bağlanır, el ele tutuşur anlamlı cümlelerde raks ederdi. Hele babam,Onun yazısı daha şatafatlıydı. Harfleri harflere bağlaması, harflere çengeller gibi saplar takmasına hayrandım. Hele bir imzası vardı. Kırk kişi bir araya gelse atamazdı. taklit etmek olanaksızdı. O zamanlarda babalar ve anneler, hayatın girdabında yaşamaya çalışırlar, kimselere muhtaç olmamak için savaş verirlerdi. Evin en değerlisi onuru ekmekti. O evin baş köşesinde her zaman tazelenirdi. Tereğin en yüksek yerinde saklanır, yere dökülüp kırıntılarından atlamak,ona basmak çok günah sayılırdı. Her şey değişime uğradı. Zamane denen zalım bir hastalık sardı her yerimizi. Uyku hastaları olduk. Güneşten önce kalkanları yaşamasını bilmeyenler diye eleştirdik. Güzellik uykuları icat ettik. Köyden indim şehre misali geçmişimizi unutup yeni dünyalar kurmaya çalıştık. Geçmişini unutanların yarının kuramaması gibi yarınlarımızı kuramadık. Geçmişimize yabanlaştırıldık. Bunun adına da şehirleşmek dedik. Peki ne oldu. Süt bitti. Ekmek yapmaya buğday yetmedi. Peynir zeytin sofraların lüksü oldu. Biz çocukluğumuzda bir zeytini dört lokmaya katık yapardık. Hiç bütün zeytin atmazdık ağzımıza. Atsak azarlarlardı. Katık et diye. Ama evimizde zeytin on kiloluk kutularda gelirdi. Soğan patates en ucuz yiyecek maddesi idi. Soğanı yumrukla kırar salata niyetine gözlerimizden yaşlar akıta akıta yerdik. Yumurta en ucuz gıdalardandı. Fırınlarda ekmeğe katık satılırdı. Birde soğan kabuğu ile haşlarlar kıpkırmızıya boyarlardı. Yumruk gibi olurdu yumurtalar. Şimdi karga yumurtaları gibi. Süt, yoğurt müzelik oldu. Et tatmak lüks oldu. Çocukluğumda yoğurt sineklenirdi. Süt içerdik çay yerine mis gibi . Süt içerken süt bardaklarının üstünde kaymak tül gibi yalpalanırdı bardağın boşluğunda. Dünyamız renklendi. siyah fotoğraflar renklendi. Çağ atladık da çocukluğumun köylerini bugünlere taşıyamamanın acizliği ile köyün nimetlerinden mahrum kaldık. Yokluğun pençesinde ezildik. Para ne kadar çok olursa olsun gıdaya ulaşmak zorsa ,tedarik zincirleri kırılmışsa para bir yumurtayı bile alamaz. Bir yumurta bir maaş olur desem yok ya demeyin. Yumurta yoksa para geçmez ki.....!!! M.Yayla-Görele
Ekleme
Tarihi: 10 March 2023 - Friday
ÜRETİMSİZLİK
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.