Nereden başlayacağım yazmaya hiç bilmiyorum. Bende sizler gibi Beyaz sayfaya klavyeden neler damlayacak merak ediyorum. Kulaklığımdan kulağıma fısıldayan nağmeler beni alıp bakalım nereye götürecek. Göksel Baktagir'in dilrüba kanun resitali çınlıyor kulaklarımda şimdi bitti. Ağlama isimli esinti başladı. Yanık , bazen bahar, bazen kış kokan notalarda gezinirken akıp giden zamana duvarda ki kocaman saate takıldı gözlerim. Saliseler uçarken, saniyeler biraz daha yavaş, dakikalar biraz daha yavaş ilerlerken, saat başları altmış dakika sayıyor. Yelkovan yavaş yavaş beş on sayarken, akrep inatçı keçiler gibi yelkovana direniyor saatte bir atlıyordu. Ama hiç durmuyordu. Devamlı dönüyordu. Duvarda bir insan yapısı gezegen gibi. Birden bir bire acizliğimiz düştü saate karşı aklıma. Zamanı nasıl durduramıyorsak bir saat kadar akan zamanı tılsımlı vaktini de saatsiz bilemiyorduk.Tartı yapan terazi gibi, Ölçü yapan metre gibi. Hep bir şeylere muhtaçtık. Ne kadar akıllı olursak olalım. Ölçüyü, tartıyı ayarlama yeteneğimiz yoktu aletsiz. Bir ufacık bal arısı gibi hassas peteklerimizi öremiyor, Bal toplayıp bal mumlarının peteklerine dolduramıyorduk. Günü, sıcaklığı, yazın bitip kışın geldiğini üç aylık ömrü olan bir arı kadar tahmin edemiyorduk. Ama biz insan kainatın en yüce varlığı olarak övünüyor sadece sömürüyoruz. Arının balını ,Ağacın meyvesini, ineğin sütünü. Kendi kendimizi avutup kibirle sonumuzun yok oluşuna doğru saatleri,günleri,ayları,yılları sayarak ilerliyoruz. Kalpleri kırarak, Kendi neslimizi kendi icat ettiğimiz ölüm makineleriyle. Yaşamak için geldiğimiz dünya denen gezegenden bir an önce nasıl alır başımızı gideriz onun hesaplarını yapar dururuz. Yaşamak güzel şey deriz de yaşamı güzelleştirmek için hiç bir öz veride bulunmayız. Varsa yoksa kıskançlıklar, sinsice kurulan tuzaklar. Peki sonu var mı bu tuzakların. Güzel yarınlar inşa etmek varken insanlık adına. savaşlardan uzak. Bereketle ve bollukla yarıştırmak varken dünya denen gezegeni. Diğer gezegenleri merak edip oralara gideceğimize,Yaşadığımız dünyamıza yatırım yapsak. Açlarımızı doyurup, çıplaklarımızı giyindirsek, Ömür denen hayatı biraz daha uzatıp yaşamın tadına varsak daha güzel olmaz mıydı. Yazık ettik. Saat deli atlar gibi kişneyerek ilerliyor. Günleri,ayları, yılları önüne katarak. Aralık geldi yarın ikisi, Ben karar verdim saatin pilini çıkardım. öldürdüm saati. Yarın yine olacak .Saat dursa zaman durmaz ki. Saat sadece zamanın nerede olduğunu ölçer. Günün neresindeyiz,gecenin neresindeyiz. Ama ben bu gece hep saat 6.30 deyip yarının 6.30'u bekleyeceğim. kestiremesem de o vakti. Ne dersiniz dostlar. iyi geceler. Yarına ne kaldı ki şunun şurasında. Ben saati durdursam da... M.Yayla-Görele
Anasayfa
Yazarlar
Mustafa YAYLA
Yazı Detayı
Bu yazı 165+ kez okundu.
SAAT VE ZAMAN
Nereden başlayacağım yazmaya hiç bilmiyorum. Bende sizler gibi Beyaz sayfaya klavyeden neler damlayacak merak ediyorum. Kulaklığımdan kulağıma fısıldayan nağmeler beni alıp bakalım nereye götürecek. Göksel Baktagir'in dilrüba kanun resitali çınlıyor kulaklarımda şimdi bitti. Ağlama isimli esinti başladı. Yanık , bazen bahar, bazen kış kokan notalarda gezinirken akıp giden zamana duvarda ki kocaman saate takıldı gözlerim. Saliseler uçarken, saniyeler biraz daha yavaş, dakikalar biraz daha yavaş ilerlerken, saat başları altmış dakika sayıyor. Yelkovan yavaş yavaş beş on sayarken, akrep inatçı keçiler gibi yelkovana direniyor saatte bir atlıyordu. Ama hiç durmuyordu. Devamlı dönüyordu. Duvarda bir insan yapısı gezegen gibi. Birden bir bire acizliğimiz düştü saate karşı aklıma. Zamanı nasıl durduramıyorsak bir saat kadar akan zamanı tılsımlı vaktini de saatsiz bilemiyorduk.Tartı yapan terazi gibi, Ölçü yapan metre gibi. Hep bir şeylere muhtaçtık. Ne kadar akıllı olursak olalım. Ölçüyü, tartıyı ayarlama yeteneğimiz yoktu aletsiz. Bir ufacık bal arısı gibi hassas peteklerimizi öremiyor, Bal toplayıp bal mumlarının peteklerine dolduramıyorduk. Günü, sıcaklığı, yazın bitip kışın geldiğini üç aylık ömrü olan bir arı kadar tahmin edemiyorduk. Ama biz insan kainatın en yüce varlığı olarak övünüyor sadece sömürüyoruz. Arının balını ,Ağacın meyvesini, ineğin sütünü. Kendi kendimizi avutup kibirle sonumuzun yok oluşuna doğru saatleri,günleri,ayları,yılları sayarak ilerliyoruz. Kalpleri kırarak, Kendi neslimizi kendi icat ettiğimiz ölüm makineleriyle. Yaşamak için geldiğimiz dünya denen gezegenden bir an önce nasıl alır başımızı gideriz onun hesaplarını yapar dururuz. Yaşamak güzel şey deriz de yaşamı güzelleştirmek için hiç bir öz veride bulunmayız. Varsa yoksa kıskançlıklar, sinsice kurulan tuzaklar. Peki sonu var mı bu tuzakların. Güzel yarınlar inşa etmek varken insanlık adına. savaşlardan uzak. Bereketle ve bollukla yarıştırmak varken dünya denen gezegeni. Diğer gezegenleri merak edip oralara gideceğimize,Yaşadığımız dünyamıza yatırım yapsak. Açlarımızı doyurup, çıplaklarımızı giyindirsek, Ömür denen hayatı biraz daha uzatıp yaşamın tadına varsak daha güzel olmaz mıydı. Yazık ettik. Saat deli atlar gibi kişneyerek ilerliyor. Günleri,ayları, yılları önüne katarak. Aralık geldi yarın ikisi, Ben karar verdim saatin pilini çıkardım. öldürdüm saati. Yarın yine olacak .Saat dursa zaman durmaz ki. Saat sadece zamanın nerede olduğunu ölçer. Günün neresindeyiz,gecenin neresindeyiz. Ama ben bu gece hep saat 6.30 deyip yarının 6.30'u bekleyeceğim. kestiremesem de o vakti. Ne dersiniz dostlar. iyi geceler. Yarına ne kaldı ki şunun şurasında. Ben saati durdursam da... M.Yayla-Görele
Ekleme
Tarihi: 01 Aralık 2022 - Perşembe
SAAT VE ZAMAN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.