Kasabada günlerden salı olunca bir telaş alır meydanını. Köylerden derledikleri her ürünü kasabaya taşır hamarat köy kadınları. Şimdilerde köy de yok. Her yer şehir tadında. Her evde su musluktan akıyor, ocak başı ateşleri yanmıyor. Her kapıya araba gidiyor. Bugün pazar yeri güzün dallardan düşen eğri büğrü meyveler, patlamış narlar, Sarı portakala benzeyen hurmalar,Yeşilin sarı ile kardeş olduğu mandalina sergileri, Bu sergilerin başında umutlarını yitirmiş yüzleri gözleri sanki kapalı kadınlar. Para dilinden bilmeyen istesen elinde ki ürünü göz nurunu çok çok ucuza verecek kadar saf kadınlar vardı. Yine bu kadınlara inat cin gibi bir parça ürünü elinden binlerce para saysan da ucuz daha ver diyecek kadar paraya sevdalı kadınlarda vardı. Bu iki kadın tipini bir teraziye koyup tartsanız emekleri yönünden eşit gelirlerdi. Hepsi emeklerinin ,alın terlerinin bedelini hak ediyordu. bu kadınlardan biri dikkatimi çekti. Sergisine yaklaştım. civcivleri korumaya çalışan bir tavuk gibiydi. Üç beş parça kasabaya satmaya getirdiği ürününden gözlerini ayırmıyor. Ara sıra tavuk gibi giysilerini çekiştirip giysisine sarılıyordu.Kanı canı çekilmişti adeta.Yüzü pazarda gördüğüm yamuk yumuk ayva renginde olsa da aldırmadan bir an önce satıp da gitsem der gibi bir hali vardı. İri yarı bir adam salına salına geldi. Kadınla dalga geçercesine yan gözlerle baktı emeklerine. Ağzını buruşturup uzaktı. Kadıncağız oltasına takılmamış balıklara baka kalan balık avlayan adamlar gibi baktı kendini beğenmiş adamın peşinden. Emekle alay eden bir adamın bu hakareti karşında arkadan bir başka adam kadının önündeki tüm ürünleri aldı. Yaklaştım adamın eline baktım. Kadına sordu
-Ne vereceğim.?
Kadın utanarak
-Hepsini mi aldın
-Evet
Kadın biraz düşündü
-Yüz lira yeter,
Adam bir kadına bir aldıklarına baktı.Cebinden çıkarıp iki tane 50 lira verdi. Kadının sevinci ışıdı pazarda. Avucunda sıktı sıktı parayı.
Adam aldıklarıyla pazarın doğusuna doğru giderken, kadın batısına yöneldi. Kadına yaklaştım usuldan
-Hayırlı olsun teyze hepsini sattın dedim
-Gözlerimin ta içine baktı
-Sattım .Akşama kalmaktan korkuyordum. Bebeğimi komşuya bıraktım.
Patladı birden gözleri fal taşı gibi çıktı. Bana saldıracak sandım.
-Ben o sattıkları mı dört ayda büyüttüm. Yüz liraya sattım. İki kilo ince hamsi almıyor. Ama olsun erken sattım. dedi ırayıp gitti. Bende pazarda uzaklaşırken jöleli jöleli saçlarını taramış bir grup siyasi sokakları arşınlayıp yandaş ediniyorlardı. Otuz iki dişlerinin otuz ikisini de pazarlamaya gelmişlerdi sanki. Hele giyim kuşamları yürümeleri seyre değerdi. Ufacık kasabadan pazar manzaraları. Yazım burada bitti. gerisini kurup bitirmek size düştü. Son cümlesini siz yazın olur mu...? M.Yayla-Görele