Kapılar vardır yüzlerce yıllık. Her gün sabah güneşiyle uyanan, her akşam ezanla kapanan kapılar.O ufacık derme çatma evlerde korunaklı, o ufacık evleri bir nöbetçi gibi bekleyen, sahibinden başka kimseye açılmayan, Anahtarlarını tanıyan kapılar. Anahtarları şimdilerde olduğu gibi ufacık olmasa da o kocaman tabanca namlusu gibi ucu çengelli demir parçasını nasılda tanırdı. Ne başkasının kapısına uyardı o anahtarlar, nede başka bir kapının anahtarına teslim olurdu. Hep kendi anahtarlarına teslim olurlar ufacık evin gizlerini sahibinden başkasıyla paylaşmazlardı. O tahta kapıların sanki imzası gibiydiler. Kocaman o anahtarların ikinci bir yedeği yoktu.Evden en son çıkan kapıyı kilitler çıkar, Eve ilk gelen ev halkının bildiği zuladan anahtarı alır kapıyı açardı. O zulalar öyle bir şifre taşırdı ki kimseye söylenmezdi. Ya eşiğin altı, Ya da eve yakın kimselerin fark edemediği taşın altıydı. Ben bugün o yüz yıldan fazla yaşamış ve hala yaşamakta olan bir kapının önünde durdum. Tahtaları hala dipdiri duruyordu. Pervazları hala ilk günkü gibi muhteşemdi. Anahtar deliği, Anahtar deliğin altında çenciği biraz paslansa da hala işlevini yitirmemiş şekilde gözlerimin ta içine bakıyordu. O beni bende onu çok iyi tanısam da belki elli yıllık bir gurbet vardı aramızda. Sağa sola baktım Eşiğin altını el yordamı ile yokladım. Kapının hemen yakınında ki nar ağacının kökünde sıkışıp kalmış taşın altına baktım. O kocaman demir parçasından yapılma anahtarı bulamadım. O eskimiş güneş yanıklarıyla renk atmış tahtalarını yumrukladım. belki biri açar deyip bekledim. yumruklarımın sesini ancak ben duydum. Gözlerim eskisi gibi yakını görmediğinden o eski parmak izlerini de göremedim. Kapının hemen önündeki bir basamaklı yeşil otlarla kaplı merdivene oturdum. Kapıya sırtımı dayadım. Nar ağacında üç beş tane nar, Hemen önümde ki babadan kalma limon ağacındaki üç beş limon Nar yeşil, limon yeşil, yeşil yeşil baktılar bana bir gözümde nar bir gözümde limon dalıp gittim. mazinin derinliklerine. Anılarım o kadar çoktu ki; Üç beş yeşil limon kadar ekşi, Üç beş yeşil narın taneleri kadar renkli ve çoktular. Çoktular da Hepsi mazinin karanlıklarında, hafızamda hala canlı ateş böcekleri gibi yanıp yanıp sönüyorlardı. O ufacık ev harabe gibi yaşasa da kapısı hala sağlamsa daha çok seneler ve yüzyıllar yaşacağından eminim. ta ki anahtarı kilidiyle buluşup açılıncaya kadar. Ufacık evlerini sadakatla bekleyen kapılar var oldukça ufacık evlerin, küçük evlerin yaşanmış hikayeleri bitmez. O eski tahta kapılara ve o demir bir karış anahtarlara özlemle....! M.Yayla-Görele
Anasayfa
Yazarlar
Mustafa YAYLA
Yazı Detayı
Bu yazı 187+ kez okundu.
KAPI
Kapılar vardır yüzlerce yıllık. Her gün sabah güneşiyle uyanan, her akşam ezanla kapanan kapılar.O ufacık derme çatma evlerde korunaklı, o ufacık evleri bir nöbetçi gibi bekleyen, sahibinden başka kimseye açılmayan, Anahtarlarını tanıyan kapılar. Anahtarları şimdilerde olduğu gibi ufacık olmasa da o kocaman tabanca namlusu gibi ucu çengelli demir parçasını nasılda tanırdı. Ne başkasının kapısına uyardı o anahtarlar, nede başka bir kapının anahtarına teslim olurdu. Hep kendi anahtarlarına teslim olurlar ufacık evin gizlerini sahibinden başkasıyla paylaşmazlardı. O tahta kapıların sanki imzası gibiydiler. Kocaman o anahtarların ikinci bir yedeği yoktu.Evden en son çıkan kapıyı kilitler çıkar, Eve ilk gelen ev halkının bildiği zuladan anahtarı alır kapıyı açardı. O zulalar öyle bir şifre taşırdı ki kimseye söylenmezdi. Ya eşiğin altı, Ya da eve yakın kimselerin fark edemediği taşın altıydı. Ben bugün o yüz yıldan fazla yaşamış ve hala yaşamakta olan bir kapının önünde durdum. Tahtaları hala dipdiri duruyordu. Pervazları hala ilk günkü gibi muhteşemdi. Anahtar deliği, Anahtar deliğin altında çenciği biraz paslansa da hala işlevini yitirmemiş şekilde gözlerimin ta içine bakıyordu. O beni bende onu çok iyi tanısam da belki elli yıllık bir gurbet vardı aramızda. Sağa sola baktım Eşiğin altını el yordamı ile yokladım. Kapının hemen yakınında ki nar ağacının kökünde sıkışıp kalmış taşın altına baktım. O kocaman demir parçasından yapılma anahtarı bulamadım. O eskimiş güneş yanıklarıyla renk atmış tahtalarını yumrukladım. belki biri açar deyip bekledim. yumruklarımın sesini ancak ben duydum. Gözlerim eskisi gibi yakını görmediğinden o eski parmak izlerini de göremedim. Kapının hemen önündeki bir basamaklı yeşil otlarla kaplı merdivene oturdum. Kapıya sırtımı dayadım. Nar ağacında üç beş tane nar, Hemen önümde ki babadan kalma limon ağacındaki üç beş limon Nar yeşil, limon yeşil, yeşil yeşil baktılar bana bir gözümde nar bir gözümde limon dalıp gittim. mazinin derinliklerine. Anılarım o kadar çoktu ki; Üç beş yeşil limon kadar ekşi, Üç beş yeşil narın taneleri kadar renkli ve çoktular. Çoktular da Hepsi mazinin karanlıklarında, hafızamda hala canlı ateş böcekleri gibi yanıp yanıp sönüyorlardı. O ufacık ev harabe gibi yaşasa da kapısı hala sağlamsa daha çok seneler ve yüzyıllar yaşacağından eminim. ta ki anahtarı kilidiyle buluşup açılıncaya kadar. Ufacık evlerini sadakatla bekleyen kapılar var oldukça ufacık evlerin, küçük evlerin yaşanmış hikayeleri bitmez. O eski tahta kapılara ve o demir bir karış anahtarlara özlemle....! M.Yayla-Görele
Ekleme
Tarihi: 16 Kasım 2022 - Çarşamba
KAPI
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.