Köyde evimizin kapısında ki kocaman dut ağacı yapraklarına veda etmeye başladığı şu günlerde, dalları çırıl çıplak salkım saçak olmuş. Dal uçları el parmakları gibi hal almış. Ne yapraklarından, ne haziranda verdiği parmak gibi dutlardan eser kalmış. Issız karanlıklarda kalmış köhne bir ev gibi sobası sönmüş,bacası yıkılmış soğuklara katlanmaya, dallarına yağacak karlara karşı koymaya hazırlanır gibi. Dallarında ufacık kuşlar yapraklarına inat onu terk etmemişlerdi. cıvıl cıvıl o yapraksız dallarda kocaman yürekli yıllanmış ağaca şarkı söylüyorlardı. Çünkü o kuşlar baharın tekrar geleceğini, dutlarla o dalların bereketleneceği biliyorlardı. Akan günler bir şeyler alıp gitse de,gelecek günlerin ne getireceğini ne götüreceğini de bilemiyorlardı hani. Ama bir gerçek vardı, Mutlaka zaman akıyorsa baharda gelecekti. Ben çok kışlar yaşadım derdi ben çocukken büyüklerim. O çok kışlar yaşayanlar göçüp gitseler de, Onların toprağa diktiği fidanlar hala yaşamak için uğraşı vermekte.Kah çiçeklerle,kah meyveleriyle. Biz insanlar fidanlar gibi yaşamasak da geçmişimizi unutarak yaşamayı nam saymışız. İnsan olmak insan gibi yaşamak zor. Keşke bir ağaç olsaydım derim bazen. Dallarımda binlerce çeşit kuş. Sarmaş dolaş yaşasaydım o binlece kuşlarla. Sen ben kavgalarından uzak. Ne para ne yarın kaygısı, ne hast
ane ne ilaç ne kanser. Rüzgarlara, yağmurlara karlara inat. Baharı özleyerek yazı yaşamak için sabırsızlanarak. Varsın ağaç kakanlar gövdemi delseler, karıncalar yaksaydı kabuklarımı. Neyse kaderde insan olmak varmış. Hiçbir varlık kendi isteği ile Dünya'ya gelmiyor ki; Allah'a şükür buna da eyvallah. M.Yayla-Görele