Yedi yaşımda okullu olduğumda, Kasabaya Babamın elinden tutup Patika köy yolundan kasabaya indik. Kasaba köyümüze yayan yirmi dakikalıktı. İnişi çok kolay olsa da çıkışı çok zordu.Hele değirmen başı denen ,kasabaya komşu bir yokuşu vardı ki deve hörgücü gibiydi. Bu yokuşun hemen altında kaba değirmeni vardı. Suyu çok olmayan kaba deresi değirmeni döndürmeye her zaman yetmez,yığılan mısır çuvalları yağmurların devamlı yağmasını hasretle beklerdi. O değirmeni ve kapısındaki ufacık evi her gördüğümde içimden bir şeyler kopar, Değirmen başının yokuşundan düşercesine ufacık kafamın içinde anlamsız sesler çıkarırdı. Terlerdim. Babam beni Kasabada ki ufacık bir caddenin orta yerinde ufacık bir dükkana götürdü, Dükkan sahibini o gün ilk defa görsem de, Daha sonraki günlerde ve yıllarda her gün onu gördüm. Bir baba gibi aşina oldum kendisine. Kıvırcık saçları, o kıvırcık saçların içinde kırlar bulunan incecik sırım boylu, takım elbiseli fotoğrafçı Yılmaz amcaydı. Ben ve babam peşimizden o ufacık dar bir merdivenden ufacık dükkanın üst katına çıktık. Beni bir iskemleye oturttu. Kocaman ışıkları yaktı. Bugüne göre çok ilkel bir makine ile fotoğrafımı çekti. İlk kez okul önlüğünü ve önlüğüme beyaz yakalığı da orada takmıştım. Babama
-Haftaya çıkar usta dediğini duydum.
Kolay değildi o zamanlar fotoğraf çekmek, Sanattı ufak bir hata yapsanız,karanlık odanıza ışık sızsa yanı verirdi flim. Hele o flimdeki görüntüyü kartlara aktarmak. Bir hafta sonra babam bir zarfla eve gerdi. Mika gibi görünümlü el içi kadar bir şey çıkarttı zarftan.
-Resminin arapı bu
Anlamsız anlamsız baktık hiç bir şey anlaşılmıyordu. Sadece ışığa tutuğun da gölge gibi bir görüntüsü vardı.Bugünkü röntgen görünümdeydi. Daha sonra siyah beyaz beni çıkardı zarftan. Kuru yanaklarım,patlak gözlü bir çocuk. Kaşlarımın siyahı ve kalınlığı sanki ilk fotoğrafımın yarısı kadar vardı. Annem fotoğrafı seviyordu adeta
-Ne de güzel çıkmış diyerek dövünüyordu.
O fotoğraflarla sarı bir zarfı Yücel ilkokuluna teslim etti babam. Kayıtım yapıldı bana 290 numara düştü. Beş yıl 290 Mustafa Yayla diye çağrıldım. İlk öğretmenim. Melek öğretmendi. Bana okumayı yazmayı,sayıları saymayı öğretti. İnce uzun boylu beyaz tenli bir kadındı. Ne öğrendimse daha sonraki yıllarda bana lazım olacak her malzemeyi o vermişti elime. Harfleri, sayıları, Şu an bile bir şeyler anlata biliyorsam onun ilk sözünü yazdığı romanın ta kendidir. O ilk melek öğretmenimden sonra o kadar çok öğretmenim oldu ki. isimlerini sayamam. Temelini melek öğretmenin attığı bu binanın üzerine onlar nice nice katlar çıktılar. Liseye kadar. Lise bitti Paydos dedik. Olmadı. Olacaktı ama olmadı. Peki neden olmadı.Orası da bende kalsın mı? Görele Lisesinden mezun olmakta fakülte sayılır bence. Tüm buları neden yazdım. Neden yazmayayım. Çünkü Öğretmenler günü yakın. Tüm öğretmenlerim, Yaşayanlarınıza uzun ömürler, Bu dünyadan göçenlerinize rahmetler dilerim. Sizler olmazsanız güneş doğar mıydı karanlık gecelerimize. Sizlere minnettarım. 290-1361-541 Mustafa yayla...! M. Yayla-Görele