Bu yönetim bu ekonomik krizi çözemez. Bu yönetime göre ekonomik kriz falan yok. Olmayan bir krizin de çözüm diye bir derdi yok.
Ekonomik krizi yok sayıyorlar.
Onlara göre piyasalarda oluşan yüksek fiyatların başka başka adları var. O adlarla tanımlıyorlar her şeyi.
Baktıkları tablolar da çok farklı. Değerlendirme yaptıkları göstergeler de çok değişik. Onun için toplumsal gerçekleri göremiyorlar.
Başlarını kuma sokmuşlar.
Ya gerçekten bilmiyorlar ya da bilmemezlikten geliyorlar.
Ekonomi gayet iyiymiş. Böyle söylüyorlar gözümüze baka baka!
Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze getirdikleri iki konu var.
Bir; bu ülkede otomobil satışları çok yüksekmiş. Yolları görmüyor musun diyorlar. En son model arabalar bile şakır şakır satılıyormuş. Yakıt, araç sahiplerine pahallı gelse hiç bu kadar yoğun trafik olur muymuş?
İkincisi de konut satışları… En lüks konutlar bile satılıyormuş. Hiç alıcısı olmasaymış bu kadar konut yapılır mıymış? Ekonomi iyiyiymiş ki konut satışları almış başını gidiyormuş.
Bunlar iyiyse ülkede her şey iyi demekmiş.
Bir de “çıkar bakalım cep telefonunu” modeli var. Herkesin elinde son çıkan telefonlardan varmış. Yeme içme yerleri müşteri kaynıyormuş.
İhracat ve büyüme rakamları da süpermiş.
Bu açıdan bakan bir yönetimin ülkede ekonomik kriz olduğunu kabul etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla çözüm üretmesini beklemekte hayalcilik olur.
Otomobil ve konut satışları üzerinden ülke ekonomisine bakan yönetimle neyi tartışabilirsiniz? Belli ki sokaktan bi baherler!
Tüm ülkeyi kendi yaşadıkları gibi görüyorlar. Baktıkları yere göre konuşuyorlar.
Ülke nüfusunun kaçta kaçı bu alım satımın içinde?
Söyleyebilirler mi o otomobilleri ve konutları kimler alıyor? Hangi gelir grubuna giren insanlar bu alış verişin içinde? Bu satışların tüm ülke ekonomisini temsil ediyor olması doğru mu?
Sadece bunlara bakarak değerlendirme yapmak ülke gerçeklerinden uzaklaşmak demektir.
Onlara sorarsanız bu ülkede devalüasyon da olmadı. Bir kere ağızlarından duydunuz mu?
Onlara sorarsanız enflasyon da yok bu ülkede. Yok sayıyorlar.
Eskiden ülkeyi yönetenler tebdil-i kıyafetle halkın arasında dolaşırlarmış. Halkın kendilerini tanımayacağı kıyafetlerle çarşı pazar gezerlermiş. O zaman böyle tablolar falan yok ya, toplumsal gerçekleri bire bir görmeye çalışırlarmış.
Safahat'ta Mehmet Akif Esoy “Kocakarı ile Ömer” in nasıl bir toplumsal sınavdan geçtiğini şiirsel bir dille, çok gerçekçi bir anlatımla dile getirir. Bulup okumak çok kolaydır bu anlatıyı. Bugünkü yönetim de benzer bir uygulamayla ancak gerçekleri görebilir.
Araba ve ev satışlarıyla asla ülke gerçeklerini göremezsiniz.
Bunları gösterge olarak alıp ta bununla yürürseniz gerçek halkın nasıl yaşadığını, neler çektiğini, ay sonunu nasıl getirdiğini göremezsiniz. Doğru kararlar vermek için gerçekçi tablolardan ya da birebir halkın yaşantısından elde ettiğiniz değerlere bakmak durumundasınız.
Üst gelir grubunun yaşam kalitesine bakarak, onların alış veriş değerlerini dikkate alarak yaptığınız değerlendirmelerle alt gelir grubuna dahil insanların yaşam gerçeklerini ekonomi politikanızı belirlemede rehber alamazsınız.
Üst gelir grubunun yaşam şekli ülkelerin her döneminde çok da etkilenmez. O arabalar ve evler satılıyor dediğiniz durum ülkenin her döneminde yaşanır. Siz gerçek halkın yaşam gerçeklerine ulaşmaya çalışın.
Bu ülkenin gerçeklerini görmek istiyorsanız halkın içinde ve yanında olun.
Görünen o ki pek de halkın içinde ve yanında değilsiniz.
Baktığınız tozpembe tablodan gözünüzü alamıyorsunuz. Siz bilirsiniz!