Bir gün daha akşama el sallarken martılar çığlık çığlığa Yüksek apartmanların arasından sürüler halinde süzülüp uçuyor, yüksek evlerin çatılarına bir konuyorlar bir kalkıyorlar. Sanki ateşe düşmüşler gibi çığlık atıyorlar. Eskiden ben çocukken kargalar aynı şeyi evimizin karşısındaki kestane ormanında yapıyorlardı. Bizden biraz büyük olanlar bize kargalar düğün yapıyor diyorlardı. Kargalar o kadar çok olurlardı ki bulut gibi bir o yana bir bu yana savrulurlardı gökte. Sonra birden kocaman kestane ağaçlarının tepelerine hep birden konarlardı. Uzun haziran günlerinde gün kararmasa da kara kargalar uzaktaki yeşil ağaçlarda güne perde çekercesine akşam yelinde kestane ağaçlarının sallanan dallarında salıncakta sallanır gibi sallanırlardı. Akşam güneşi kıpkırmızı sabah doğduğu yerin tersine geçip güne son kez bakarken, Çakallar uyanırdı karşı ki ormanda, öyle bir ulurlardı ki vadiler ürker yapraklar titrerdi. Köpekler karşılık verirdi çakal sesine bir çığlık kopardı. Vadilerde çakal sesi köpek sesine karışırken akşam inerdi perde perde. Alaca karanlıkla yıldız yıldız yanıp sönmeye başlardı. Ateş böcekleri kaplardı her yeri. Penceremize uzanıp perdenizi kapatmayın diye buram, buram kokan, yalvaran hanımeli ufacık penceremize inen beyaz perdenin inmesine engel olamasa da sabaha kadar kokardı. Duvarda damla damla titrek ne kırmızı ne pembe bir alev titreyerek şişesinin ardında göz kırpar gibi yanardı. Uzun boylu dal gibi bir kadın yuvarlak cam ağacı kokan yer sofrasını atardı ortaya. Üstüne bakırdan kalaylı sini koyardı. Duvarda titreyerek yanan ışığın alevi düşerdi kalayın üstüne, Aynada kendini gören alev neşelenir birazda daha güçlenirdi ufacık odada ki aydınlık
. Derin sağanda tahta kaşıklar oynamaya başlardı. kaşık sesinden başka bir ses duyulmazdı. Birden tahta ahşap kapıya bir iki yumruk inerdi uzun boylu dal gibi kadın hemen sıçrar kapının sürgüsünü çekerdi. kapının çençiği kalkar kapı açılırdı. Kapkaranlık geceden içeriye fidan boylu, kara bıyıklı mazot, benzin kokan bir adam girerdi. Ev biraz daha ışırdı. Bafra ciğarasını yakardı. Ocakta demini almış çay geniş yayman bardaklarda cigara babamın elinde tüterdi. Ciğaranın dumanı tavansız evde delillerden fareler gibi kıvrılır gecenin karanlığına kavuşur, ateş böcekleriyle buluşurdu. Çırçır böceklerinin ninnisiyle uykuya dalardık. Kardeşler bir yatakta, uzun bir yastıktağa baş koyar tadına doyum olmayan uykulara dalardık. Ne güzel uykuydu o uykular yıllarca uyusanız kanamazdınız. Uykum geldi daha bir şey gelmiyor aklıma müsade edin, kim bilir o eski haziran uykusudur ziyaretime gelen belki denemeliyim. Çok özledim. Denemeye değer......M.Yayla-Görele