Kalp kırmak suya yazı yazmaya benzer, kalbi yeniden kazanmaksa gece güneşin doğmasına.. Sen suya yazı yazmasını başardın, şimdi otur da güneşin doğmasını bekle..!
Kalp kırmayı yada kırmamayı bu kadar güzel anlatan bir başka cümle daha olmaz sanıyorum. Suya yazı yazmak mümkün müdür? Ne kadar uğraş versek bile bunu başaramayız. Suya yazı yazamıyorsak, bir kalbi kırmayı da bu kadar zor hale getirmek bizim elimizdedir. Kırılan kalbi yeniden kazanmayı, mümkün olmayacak gece güneşin doğmasına benzeten bu anlamlı cümle bize çok şey anlatıyor olmalı…
Kalp kırmak ile ilgili sevdiğim bir yazıyı paylaşmak isterim. Hani meşhur bir hikaye vardır;
Bir baba, bir gün oğluna ''Her kırdığın insan için şu tahtaya bir çivi çak ''der.
Oğlu, babasının dediğini yapar ve her kırdığı insan için tahtaya bir çivi çakar. Bir süre sonra bakar ki tahta çivilerle dolmuş, taşmıştır. Babasına gösterir. Babası ''Peki şimdi kırdığın insanların gönlünü al, ve her aldığın gönül için bir çiviyi sök'' der. Zaman geçer Çocuk söylenileni yapar ve babasının yanına çivileri söküp geri gelir ama.. tahta delik deşiktir...Baba tahtayı eline alır ve evladına şöyle der; ''İnsan kalbi bu tahta gibidir oğlum, kırdığın kalbi belki düzeltirsin ama izi her zaman kalır''.
Hiç kalp kırdınız mı veya kalbinizi kıran oldu mu?
Kimi zaman istemeden de olsa bir sözle, bir hareketle karşımızdakini incittir kalbini kırarız. Bazıları da bilerek ve isteyerek duygularınızla adeta oynar ve kalbini kırar.
Kalp kırmak, hoş görülen bir davranış tarzı değildir. İslam dinide kalp kırmayı hoş görmemektedir. Bir güzel sözde bu gerçek şöyle açıklanıyor:
‘’ Hakiki Müslüman hiç gönül kırmaz.
Bilir, bundan büyük günah olmaz.
Manevi dünyamızın gönül erenlerinden Yunus Emre’de kalp kıranlara şöyle seslenir:
Kırma dostun kalbini; onaracak ustası yok / Soldurma gönül çiçeğini, sulamaya ibrik yok
Mevlana’ya göre de kalp, içinde çiçekler açan bir bahçedir:
‘’ Kalbinin sesine kulak ver ki içinde güller açtığını, yeşillikler büyüdüğünü göresin.
Günümüz halk müziği sanatçılarından, Bozkırın Tezenesi olarak ta anılan, ünlü halk ozanlarımızdan yakın tarihte kaybettiğimiz gönül eri Neşet Ertaş’ta (1938-2012) aşağıdaki dörtlüğünde kalp kıranları şöyle uyarıyor:
Can yakıp ta kalp kırma
Senin de gül benzin solacak bir gün
Her canlının kalbi Allah’a bağlı
Herkes ettiğini bulacak bir gün.
‘’ Kırdığınız kalbin acısını; kendi kalbiniz kırılınca hissedersiniz.,,
KALP KIRAN DEĞİL GÖNÜL YAPAN OLMAK…
Şu fani dünyada kalp kırıcı olmaktan ziyade, gönül yapıcı olmak daha anlamlıdır. Kırılan kalbi onarmak zordur; maharet insanları sevmek kalpleri fethetmektir!
Bir insan olarak çevremizde güzel anılmak, anlamlı bir iz bırakmak istiyorsak; kalpleri kapatan değil, sevgisiyle açan bir yaklaşım sergilemeliyiz.
Bu gerçeği de Hz. Ali şu sözleriyle doğruluyor:
‘’ Kalpler kör olduktan sonra, gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur.,,
Günümüz insanı daha gerçekçi, sosyal ilişkiler hep karşılıklı çıkarlar ile donanımlı. Kalp kırılmış, kırılmamış, dostluklar bitmiş, bitmemiş önemi yok. Önemli olan o günü kâr ile kapatabilmek. Dostum bana küsmüş, küserse küssün, onun bileceği bir iş mantığı hakim. En güzeli geçmişte kalan dostluk değerlerine sahip çıkmak, bir birimize daha saygılı, daha hoşgörülü yaklaşabilmek, hepsinden önemlisi kişilere karşı içimizdeki o kahrolası önyargıyı yok edebilmek.
Kalp kıran insanların nasıl bir ruh yapısına sahip olduklarını çok düşünmüşümdür. Galiba onlar hayatlarında kendilerine hiç değer verilmemiş, sevilmemiş, öz güvenlerini kaybetmiş zavallılar. Karşınızdaki insanın iyi niyetini aptallık olarak görüyorsanız inanın siz aptalsınızdır. Kalbinizi inciten insanlara karşı kırıcı olmadan cevap verebilmek, çok sağlıklı bir ruh yapısının ve her yönüyle güçlü bir kişiliğin ürünüdür.
Her şeye rağmen kalp kırmayı ilke edinmiş ve bunu üstünlük sayanları da vicdanlarıyla baş başa bırakalım…