Ülkeyi yirmi yıldır kesintisiz olarak tek başına yöneten, yönetim sistemini bile değiştirecek kadar muktedir olan Adalet ve Kalkınma Partisi mensupları da nihayet Türkiye'nin yaşadığı ekonomik sorunları kabul ettiler.
Kahvede sohbet ettiğimiz sıradan seçmenden tutun da televizyonlarda bu yönetimi savunmayı iş edinmiş hemen herkes ekonominin çok kötü olduğunu söylüyorlar nihayet.
Zaten bir ülkede ekonomi kötüyse her şey kötüdür.
Kaldı ki iktidardaki siyasi partinin genel başkanı ve Cumhurbaşkanı bile raflardaki fahiş fiyatların bir zulüm olduğu gerçeğini ifade etmek zorunda kaldı.
Ancak iş burada bitmiyor.
Ama diye başlayan cümleler kurmada, fakat diye başlayan açıklamalar yapmada, lakin diye söze girmede çok ustalar! Neler neler söylüyorlar!
Fiyat artışları başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın her ülkesinde varmış. Bu dünya çapında bir krizin Türkiye'ye yansımalarıymış. Anlaşılan bu defa teğet geçmemiş. Ya da Türkiye krizleri fırsata çevirememiş.
Bir başka savunma aracı da; bütün bunlar meşhur dış güçlerin ülkemiz üzerinde oynadığı bir oyunmuş. Geçmiş ABD Başkanı bunu açık açık söylemiş zaten; dolar üzerinden Türkiye'yi batıracağız demiş geçmişte.
Şimdi bunu hayata geçiriyorlarmış!
Ah bu dış güçler; onlar da olmasa ne diyeceklerdi insan merak ediyor.
Ya hu; sizin bu dış güçler dedikleriniz Kurtuluş Savaşı öncesi Türkiye'yi işgal eden ülkeler değil mi? Bundan daha büyük bir saldırı olabilir mi? Bu askeri işgali bile ortadan kaldıran Türkiye Cumhuriyeti şu üç kuruşluk ekonomik saldırıyla baş edemiyor, öyle mi?
Dış güçler dedikleriniz babanızın oğlu değil ya; elbette ülkemizi zayıf düşürmek için her yolu deneyecekler. Biz o saldırıları en az hasarla atlatacak bir yönetimle mi yönetiliyoruz diye bakmak durumundayız. Onların bu saldırılarına karşı biz ne yapıyoruz?
Dış güçler söylemi ülkemizin çaresizliğini ortaya koyar, haberiniz olsun!
Bir de şu terör söylemi çok sulandırıldı.
Öyle bir anlatıyorlar ki sanırsınız Türkiye terörle son birkaç yıldır mücadele ediyor. Türkiye onlarca yıldır terörle mücadeleye oluk oluk para akıtıyor. Geçmişte yaşanan ekonomik krizler ortaya çıktığında da terörle mücadele eden bir Türkiye vardı. Kimse o zaman ekonomik krizin nedenini terörle mücadele diye açıklamadı.
Ekonomik krizlerin tek sorumlusu yönetimdir.
Ve en sıcak başlık ise salgın süreci olarak değerlendiriliyor. Elbette bu salgının tüm dünya ülkelerinde ekonomik bir karşılığı olmuştur. Ama çoğu ülkeler bu ekonomik hasarı halkına yansıtmadan farklı tedbirlerle aşabilmiştir.
Kaldı ki 57. Hükümet döneminde yaşanan 2001 krizi öncesi Türkiye 1999 depremini yaşamış ve büyük hasar görmüştü. O krizi bu depremle ilişkilendirmek kimsenin aklına gelmemiştir. Deprem bir etken olmakla birlikte asıl sorun ekonomik gerçeklerdir.
Bunun sonucu olarak da o yönetin bir yıl sonra halk tarafından gönderilmiştir.
Türkiye'de yaşadığımız bu ekonomik sıkıntının en önemli nedeni aslında muhalefetmiş; bunu biliyor muydunuz?... Evet, iktidar öyle diyor!
Muhalefetin bu krizden çıkış için bir politikası yokmuş.
Yani; biz ekonomiyi iyi yönetemiyoruz ama muhalefetin de bizden iyi yöneteceğini düşünmüyoruz diyorlar. Siz bize mecbursunuz!
Bu ekonomik sorunları yine biz çözeriz diyorlar; anladık da madem çözümü biliyordunuz, neden bu işleri açtınız başımıza? Kasıtlı mı yapıyorsunuz yoksa?
Bu bir seçim hazırlığı mı? Vatandaşı iyice kıskaca alıp da seçim yakını gevşeterek oy mu almayı planlıyorsunuz? İnsanın aklına her şey geliyor.
Bu ekonomik sorunu yönetim çözemezse halk sandıkta çözecektir.
lkeyi yirmi yıldır kesintisiz olarak tek başına yöneten, yönetim sistemini bile değiştirecek kadar muktedir olan Adalet ve Kalkınma Partisi mensupları da nihayet Türkiye'nin yaşadığı ekonomik sorunları kabul ettiler.
Kahvede sohbet ettiğimiz sıradan seçmenden tutun da televizyonlarda bu yönetimi savunmayı iş edinmiş hemen herkes ekonominin çok kötü olduğunu söylüyorlar nihayet.
Zaten bir ülkede ekonomi kötüyse her şey kötüdür.
Kaldı ki iktidardaki siyasi partinin genel başkanı ve Cumhurbaşkanı bile raflardaki fahiş fiyatların bir zulüm olduğu gerçeğini ifade etmek zorunda kaldı.
Ancak iş burada bitmiyor.
Ama diye başlayan cümleler kurmada, fakat diye başlayan açıklamalar yapmada, lakin diye söze girmede çok ustalar! Neler neler söylüyorlar!
Fiyat artışları başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın her ülkesinde varmış. Bu dünya çapında bir krizin Türkiye'ye yansımalarıymış. Anlaşılan bu defa teğet geçmemiş. Ya da Türkiye krizleri fırsata çevirememiş.
Bir başka savunma aracı da; bütün bunlar meşhur dış güçlerin ülkemiz üzerinde oynadığı bir oyunmuş. Geçmiş ABD Başkanı bunu açık açık söylemiş zaten; dolar üzerinden Türkiye'yi batıracağız demiş geçmişte.
Şimdi bunu hayata geçiriyorlarmış!
Ah bu dış güçler; onlar da olmasa ne diyeceklerdi insan merak ediyor.
Ya hu; sizin bu dış güçler dedikleriniz Kurtuluş Savaşı öncesi Türkiye'yi işgal eden ülkeler değil mi? Bundan daha büyük bir saldırı olabilir mi? Bu askeri işgali bile ortadan kaldıran Türkiye Cumhuriyeti şu üç kuruşluk ekonomik saldırıyla baş edemiyor, öyle mi?
Dış güçler dedikleriniz babanızın oğlu değil ya; elbette ülkemizi zayıf düşürmek için her yolu deneyecekler. Biz o saldırıları en az hasarla atlatacak bir yönetimle mi yönetiliyoruz diye bakmak durumundayız. Onların bu saldırılarına karşı biz ne yapıyoruz?
Dış güçler söylemi ülkemizin çaresizliğini ortaya koyar, haberiniz olsun!
Bir de şu terör söylemi çok sulandırıldı.
Öyle bir anlatıyorlar ki sanırsınız Türkiye terörle son birkaç yıldır mücadele ediyor. Türkiye onlarca yıldır terörle mücadeleye oluk oluk para akıtıyor. Geçmişte yaşanan ekonomik krizler ortaya çıktığında da terörle mücadele eden bir Türkiye vardı. Kimse o zaman ekonomik krizin nedenini terörle mücadele diye açıklamadı.
Ekonomik krizlerin tek sorumlusu yönetimdir.
Ve en sıcak başlık ise salgın süreci olarak değerlendiriliyor. Elbette bu salgının tüm dünya ülkelerinde ekonomik bir karşılığı olmuştur. Ama çoğu ülkeler bu ekonomik hasarı halkına yansıtmadan farklı tedbirlerle aşabilmiştir.
Kaldı ki 57. Hükümet döneminde yaşanan 2001 krizi öncesi Türkiye 1999 depremini yaşamış ve büyük hasar görmüştü. O krizi bu depremle ilişkilendirmek kimsenin aklına gelmemiştir. Deprem bir etken olmakla birlikte asıl sorun ekonomik gerçeklerdir.
Bunun sonucu olarak da o yönetin bir yıl sonra halk tarafından gönderilmiştir.
Türkiye'de yaşadığımız bu ekonomik sıkıntının en önemli nedeni aslında muhalefetmiş; bunu biliyor muydunuz?... Evet, iktidar öyle diyor!
Muhalefetin bu krizden çıkış için bir politikası yokmuş.
Yani; biz ekonomiyi iyi yönetemiyoruz ama muhalefetin de bizden iyi yöneteceğini düşünmüyoruz diyorlar. Siz bize mecbursunuz!
Bu ekonomik sorunları yine biz çözeriz diyorlar; anladık da madem çözümü biliyordunuz, neden bu işleri açtınız başımıza? Kasıtlı mı yapıyorsunuz yoksa?
Bu bir seçim hazırlığı mı? Vatandaşı iyice kıskaca alıp da seçim yakını gevşeterek oy mu almayı planlıyorsunuz? İnsanın aklına her şey geliyor.
Bu ekonomik sorunu yönetim çözemezse halk sandıkta çözecektir.