Mevsimler gelip geçiyor, tıpkı ömrümüz gibi… İlkbahar, yaz derken işte sonbahar da geldi. “Fani ömür biter bir uzun sonbahar olur./Yaprak, çiçek ve kuş dağılır tarumar olur.”der Yahya Kemal Beyatlı. Hazan, güz ya da sonbahar… Adına ne derseniz deyin, tıpkı bayramlar gibi ömrümüz içinde sayılıdır bu mevsimin bahçesine yolumuzun düştüğü vakitler. Bayram sabahlarının tazeliği sonbahar boyunca arada bir içimizden geçiyorsa belki biraz da bu yüzdendir.
Evimizin, yuvamızın sıcaklığı, annemizin, babamızın, eşimizin, çocuklarımızın hatta minderde uyuyan kedinin, akvaryumda yüzen balığın, bir sohbet meclisindeki yarenliğin sıcaklığını duymak, yalnız olmadığımızı hissetmek isteriz hep. Tutacak bir el, başımızı koyacak bir diz, sığınacak bir çift göz ararız yakınımızda. Başımız sıkıştığında, dara düştüğümüzde çekinmeden arayabileceğimiz, acaba gelir mi, yetişir mi diye endişe etmediğimiz, geleceğinden, yetişeceğinden emin olduğumuz gerçek dostlar, yarenler ararız hep.
Zaman, rüzgârdan atlarıyla savrularak geçer üzerimizden. Gecemiz gündüzümüze bitişir, elimiz varmaz bir türlü takvimlerin biriken sayfalarını koparmaya. Kopardığımız her yaprağın ömür sermayemizden harcadığımız olarak hanemize yazıldığını biliriz. Ziya Osman Saba’nın “Çiçeğin rengi soldu, bitti şarkısı kuşun. / Yol tenha, dal mecalsiz, su durgun.”mısraları çınlar kulaklarımızda. Ve kaçmak, kurtulmak ihtimali olmayan acı gerçekle yüzleşiriz bir kez daha.
Yağmurlar yağıyor, yollar kaldırımlar halen yapraklarla dolu ve ağaçlar kışın kendileri için hazırladığı libasın heyecanında. Rüzgârdan, yağmurdan, yapraktan kelimelerle önümüzde uzuyor bağrında kışı ısıtan bir hazan mevsimi daha. Bir kızım olsaydı bu mevsimde dünyaya gelen, ya Hazan.
Dikkat ederseniz kimimiz baharı, kimimiz yazı severiz. Kimimiz sonbaharı, kimimiz de kışı özleriz. Aslında her mevsim güzeldir. Çünkü sonbahar, aşkın ve romantizmin mevsimidir. Birçok şair, şiirlerinin büyük bir kısmında sonbahardan bahseder. Birçok doğa fotoğrafçısı bu güzel mevsimi daha iyi fotoğraflamak için çileli yollara düşer…
Sonbahar,bir başka değişle hazandır aynı zamanda. Yani hüzün mevsimidir.Bütün canlıların yakın ya da uzak başka diyarlara göçüdür. Sararan yaprakların esen rüzgârda dalından kopması, kurumuş nice çiçeğin dağ, bayır demeden yuvarlanıp, gözden kaybolmasıdır. Ya da sayısız göçmen kuşların sıcak ülkelere doğru kanat çırpmasıdır…
Gittikçe günlerin kısalması, güneşin daha az gündüzle buluşması, yem yeşil yaprakların sararması, yağmurların sağanak sağanak yağması, rüzgârın daha serin esmesinin hepimize hüzün verdiği kaçınılmaz bir gerçektir.
Evet, mevsim hazan. Aylardan Ekim. Eylül sararmış, esen deli rüzgârın peşinden gideli epey günler olmuş. Büyük emeklerle hazırlanan kışlıklar kilerdeki yerlerini çoktan almış. Doğa, tam bir şölene dönüşmüş. Kendi has kokusuyla hem rahatlatıyor hem de sakinleştiriyor bizi. Doğa, tek kelimeyle harika bir görsellik sunuyor. Daha bir iki ay öncesine kadar kavurucu sıcaklardan kaçıp, gölgesinde soluklandığımız dere kenarındaki asırlık çınar ağaçlarının yaprakları, sarının bin bir tonuna bürünmüş. Sıra halinde dikili vermiş uzun kavak ağaçlarının dökülen irili ufaklı yaprakları esen rüzgârda adeta dans ediyor.
Derken hazan mevsimi bitti .Sobamız, kaloriferimiz yanıyor, evimiz sımsıcak. Rabbim evimizin sıcaklığı bozmasın. Penceremizden veya sigara içmek için çıktığımız balkonumuzdan beyaz örtüyü keyifle seyrediyoruz. Bacalarımız tütüyor çok şükür. Bir de tütmeyen bacalar var mı acaba mahallemizde, bakıyor muyuz etrafımıza? Tüten bacalardaki evlerde kaynayan tencerelerde “ et mi kaynıyor, dert mi kaynıyor” hiç merak ettik mi? Hazan mevsimine veda ediyoruz. Tıpkı aramızdan ayrılan dostlara yaptığımız veda gibi. Temiz, güzel ve bozulmamış bir doğada yaşamak dileğiyle… Evlerinizin sıcak, gönlünüzün sıcak, yüzünüzün sımsıcak, tencerelerinizde dert keder kaynamasın. Yakınındakini, konu komşusunu merak eden, soran, görüp gözeten bahtiyarlardan olmamız temennisiyle…….