Kasabanın sokaklarında,''İn ile cin''Oynarken, ocak ayının son gününde soğuk, ustura gibi jiletsiz sakal traşı yapıyordu. Üşümemek elde değil. Nasıl üşümez ki insan. Etten kemikten, iki ayaklı, yumruk kadar yürekli bir yaratık. Bir araba vursa kırılan, bir yumruk atsalar yerlere serilen, bir lafla perişan edilen bir fani işte. Kimi deli, kiminin beyni yanmış, kiminin zekası, aklı taşmış kafasından, İşte kimseciklerin olmadığı kasabanın ara sokaklarından birinde,adını kimsesizler sokağı koyduğum sokakta bir mekanda bir adamla tanıştım. Ufacık bir çay ocağında. Üşümüştü adam. Kütür kütür yanan sobaya sokulmuş, sobanın sıcağında kendinden geçmiş, Kalın şişe dibi gibi gözlük camlarından etrafı süzüyordu. Ne kadar görebiliyorsa. Karşısına oturdum. Gözlük camları o kadar kalındı ki gözlerini camlardan görmek imkansızdı. Sanki camın odak yerinde kurşun deliği gibi bir delik vardı. İkide bir gözlüğünü gözünden çıkarıyor, gözlerini cımbıldatıp, oğuşturuyor, tekrar gözüne ,takıyordu. Bu hareketi her üç beş dakikada bir tekrarlıyordu. gözlüğü kocaman kulaklarının ardına tutturunca kulak kepçeleri aşağı doğru camların ağırlığından sarkıyordu adeta. Çok zayıftı. Tahta gibi bir bedeni vardı. Arada bir sırtına yapışmış karnını kaşıyordu incecik mintanının düğme aralıklarından. Belinde kemeri son delikte olsa da belinden düşüyordu pantolonu. Üzülerek bir müddet izledim adamı. Yanına bir tanıdığı olacak ki, bir adam geldi. Söyleştiler. Hala tik etmişcesine gözlüğünü çıkarıyor, gözlerini oğuşturup tekrar gözüne takıyordu. Sonradan anladım ki, gözlüğü olsa da gözleri görmüyordu. Soba ısıttıkca rahatsız oldu. Oturduğu yerden kalktı, sanki çay ocağının döşeme tahtalarından bir tahta çivilerinden kurtulmuş ayağa dikilmişti. Tahta gibi adam yalpalayarak kendini tekrar kasabanın bomboş sokaklarına bıraktı. Sabah soğuğu traş ediyor, Adam soğuk bir denizin sularında bir kargalak gibi bata çıka, yok oluşun arefesinde gözlerimden ırayıp gidiyordu. Belki o adamı bir daha göremeyecektim. Benim için yok olmuştu. yitip gitmişti. Gözlerimde o kalın gözlük camları, tahta gibi vücudu kalacaktı. Soba hala sesli sesli kütür, kütür yanıyordu. Bende soba gibiydim. soba odunları yiyip bitirirken ateşinde, Bende bir insanın ırayıp gidişinin ızdırabını yaşıyordum ufacık dünyamda. Dışarı çıktım bir uçtan bir uca sokağa baktım boş gözlerle o tahta gibi adamı göremedim. Kasaba sokakları aç köpekler gibi yutmuştu adamı sanki. Yaşamak ne kadar acımasızdı. Görmeyen gözlere bile gözlük takıp görüyorsun bak diye dalga geçiyorlardı. Belki de adam gözlerinin o gözlüklerle gördüğüne inanıyordu. Yaparlar. Kandırırlar. Akıllılar deli muamelesi gördükçe bu böyle devam eder. At gözlüklerini çıkarsak. peki nasıl olacak akıllılar söyler misiniz...!
M. Yayla-Görele