Yağmur? Kimine göre bereket, kimine göre huzur, kimine göre toprak kokusunu ortaya çıkaran bir mucize. Yağmur, insanlarda hangi anlamları ortaya çıkarırsa çıkarsın dünyamızın dengesinin bir parçası ve canlıların özellikle de bitkilerin ihtiyacı…
Yağmurlu zamanlarda dillerimize doladığımız söz ve bestesi Göreleli Fethi Karamahmutoğlu’nun hicaz şarkısında dediği gibi “Yağmur Vururken Cama, Dalarken Gece Gama, Özleyen Kollarıma, Usulca Sokul Yeter”…
Gökyüzünden damlalar şeklinde yağan su tanecikleri önce çatılara çarpıyor, kendine özgü melodilerle kulakların pasını siliyor. Eskiden çocuklar yağmur yağarken pencereden şu tekerlemeyi söylerdi. " Yağmur yağıyor, seller akıyor Arap kızı camdan bakıyor." O vakitler bu kadar Arap kızı da yoktu İstanbul'da. Çocuklarda tekerlemenin sonuna Arap kızı Ayşe, Fatma Ne ise yoldan geçen arkadaşlarının adı onu eklerdi. Arap kızı olarak adlandırılan ise hiç altta kalmaz "sensin Arap kızı" diye arkadaşına cevap verirdi. Bu tatlı atışma kızlar arasında yaygındı.
Eskiden çok ağaç vardı evler Bahçeliydi ve az katlıydı. Bahçeli az katlı evler kat karşılığı müteahhitlere verildi ve bahçeler Yok olmak suretiyle bitişik nizam bina sistemi doğdu. Sokağın başından sonuna kadar hatta diğer sokaklara kadar kesilmeden giden bitişik nizam bana göre sur gibi binalar yapıldı. İşte o karar İle istanbul betona teslim edildi. Bahçelerdeki ağaçlar güzelim çiçekler Yok oldu. Bahçeli eve alışkın olanlar belediyelerin minicik sokak parklarına hava almak için çıktılar, hiç kimse bizim evin bahçesine ne oldu diye düşünmedi. Binayı kat karşılığı verdikleri için kuş yuvası gibi birkaç daire alıp çoluk çocuk katlara dağıldılar veya kiraya verip ek gelir elde ettiler. Oysa Bahçeli evlerde ömür uzar ve insan daha sağlıklı yaşar. Yaşlandıkça dört duvar arasına iki sandalye zor sığan balkonlara üç saksı koyup çiçek sevdiler.
Şimdilerde ise düşen damlalar sokakları ve az sayıda kalan ağaç dallarını yıkamak suretiyle temizliyor.
Artık kentte yağmur sonrası o muhtesem aromalı toprak kokusunu duymak mümkün değil keza toprağa düşman olan insanlar toprağın yüzünü betonla kaplamış. Kentin kendine özgü doğal çiçekleri de yok artık.
İthal çiçekleri her mevsim kentin cadde ve meydanlarına dikiyor belediye çalışanları. Ne vakit onları bu işle meşgul görsem yüreğim daralır. Çiçekler mevsimlik ve kentte özgü değil. Tıpkı bahçede yetişen rengarenk güllerin yerine vazoya konulan dikensiz kokusuz sadece rengi olan yapay çiçekler gibi itici geliyor bana o çiçekler.
Ben yağmuru en çok denizin üzerine yağdığı vakit severim. Denizin gri rengi üzerine düşen damlalar sanki anaevine geliyor gibi gelir bana. Dalgaların coşkusu beni mutlu eder. Bu vuslat her vakit başka duygulara sürükler beni. Ayrılıkları sevmem ben, vedalar ise beni hüzünlendirir. Her giden bir parça umut götürür insandan, bir parça da yürek sızısı bırakır. Belkide bu sebeple usulca yağmur gibi sessizce çekip gidişleri severim ben.
Asuman'ın gözyaşlarıdır yağmur arındırır evreni en çok da yağmurda yürüyüş yapmayı ve yıkanan yağmur sularına karışan gözyaşlarımı hatırlatır bana yağmurlar. Yüreğime dokunur yağmurun o eşsiz sesi, en güzel melodidir ağaç dallarındaki yaprakların yağmur İle buluşma anında attıkları minik çığlıklar. Doğanın sesini duyarım, doğa İle başa yürüyüş yapıyorsam yağmur altında. Şemsiye kullanmayı sevmem, tepeden tırnağa yağmur suları İle yıkanmayı bir çeşit seremoni kabul ederim. Saçlarımdan süzülen yağmur sularının damlaları en güzel kesimli pırlanta gibi gelir bana. Ayaklarım yağmur sularının içinde yürürken bedenimdeki negatif elektrik ve düşüncelerin yağmura karıştığını düşünürüm.
Yağmurdan sonra topraktan çıkan o hiçbir pahalı parfümde olmayan toprak kokusu insanı mest eder. Toprak ana bağrında gizlediği tohumları o yağmur taneleri İle buluştuktan sonra filizlendirir ve yeryüzüne kıvançla sunar. O kahverengi topraktan her renk ve lezzette yiyecekler, ağaçların yeşil taze yaprakları su İle buluştuktan sonra açılıp rüzgara bırakırlar kendilerini. Ana karnında suyun içinde yaşayan insan yavrusu su olmadan yaşayamaz tıpkı doğa da susuz kalınca insan gibi ölür, bu sebeple su yaşam kaynağıdır.
Yağmur bu sebeple çok değerlidir ve mübarek yağmur yağıyor derdi eskiler. Yağmurun kendi yolunu bulduğu dereler, çaylar, nehirler oluşur ve yağmur denize ulaşmak için akar durur. Çoğu zaman denize ulaşmadan Yok olur gider yağmur suları. Doğaya uyumlu ve doğanın dengesini bozmadan, ağaçları kesip, dağ taşa bina dikip, beton dökmeden önce yağmur yaşam alanlarına zarar vermezdi sel olup. Doğanın dengesi bozulduğu için yağmur suları sel olup, önüne ne gelirse acımasızca sürükleyip felakete sebep oluyor. İnsanoğlu doğaya hükmettiğini sanıp kendi yapay dünyasını kurup doğayı unuttuğu için felaketleri yaşıyor.
Yağmur huzurdur aslında ve berekettir. Yağmurda araba kullanırken arabanın tavanına çarpan yağmur damlalarının sesi dışında her sese sağır olur kulaklarım ve kendimi yağmur İle bütünleşmiş hissederim. Sileceklerin camı temizleme anına kadar biriken damlalar türküler söyler bana. Sağanak şeklindeyse yağmur daha keyifli gelir yol. Yağmur daha çok insanın ve trafiğin az olduğu doğaya yakışıyor, birde yalnızsan o anda yağmur daha çok duygu yaşatıyor insana.
Yağmuru severim ben hemde çok severim. İnsanların toplutaşıma duraklarında saatlerce beklemediği, trafik yoğunluğu olmadığı, yağmur sularının sele dönüşüp zarar vermediği, birde çatısı akmayan evleri severim
İnsanları yağmurun mutlu ettiği anları severim.
Elimde bir fincan çay, önümde tablet gözlerim yağan yağmurda fındık kabuğu gibi sallanan fırtınada yolunu bulan gemileri severim. Yağmurda balkonlara, çatı aralarına saklanan kuşları severim.
Yasamlarınızdan bahar yağmurları gibi sevgi yağmurları eksik olmasın.
Zaten yeterince üzüldüğümüz ve yorulduğumuz şu dünyada yağmuru bahane ederek kendinize bir kahve veya çay yapın ve biraz dinlenin…