Kış günleri kısacık olur, Yaz günlerinin yarısı kadar. Çünkü işi gücü yoktur yapacak,.Dalda yaprak yoktur, kırlarda çiçek yoktur. Dalda meyve yoktur. Tarlalar, ağaçlar nadasdadır. Ufacık evler, ufacık odalar, ufacık dört gözlü sürgülü pencereler, dört gözle beklerler günlerin uzamasını. Ufacık pencerelerin perdelerinde beyaz haselere dikilmiş danteller imlik, imlik baharı gözlerken, Yanan sobanın harlı ateşinde hasretten yanacak olur. O sıcaklıklar dört göz pencereden bahara göz kırparken, dört el olur perdeler sallanır durur aralıklarından aldıkları rüzgarlarla. Ufacık odanın orta yerinde eski bezlerden kilimler iplik, iplik çiçek olup açar, güve delikleriyle işlenmiş odanın döşemesinde. O kilimler ki, kilim dokuyan kadınların tezgahında dokunurken, ilk kez odalara serilirken ne kadar sevinirdik. Eski gömleklerimiz, Annelerimizin eski fistanları, yeniden hayat bulurdu. Bazen bir ebe kuşağı olur, bazen bin bir renkten bir çiçek bahçesine dönüşürdü. Eski işe yaramaz kalın kumaşlar yıkanır, kasabada pala atan ufacık fabrika görünümlü odadan biraz büyük dükkanlarda pamuk haline getirilir o güzel kilimlerin üzerine oturmak için atılan minderlerin içine doldurulurdu. Yumuşacık olurdu. kapı arkalarında alçak tahta oturaklar olurdu. Genellikle banyoda yıkanırken otururduk. Ufacık evler, ufacık umutları büyütürlerken, kısa kış günlerinin uzun gecelerinde, ansızın bir fırtına çıkardı. Uluyan rüzgarın eşiğinde, sessiz, sessiz beyaz, beyaz kar yağmaya başlardı. Kar sessizliği soğuk, soğuk sinerken sönmüş sobaların ufacık odalarına, yastıkları atar, Ufacık pencerenin ufacık camlarından lapa, lapa yağan karı seyrederdik. Sabah kalkıncaya kadar bir metreyi bulurdu. Ufacık evlerin ufacık kapıları karla dolardı. Kuşlar çoktu o kışlarda. Hele ufacık kuşlar kar çiçekleri gibi, bembeyaz karların üstünde üşüselerde oynaşırlardı. Serçeler, Göğsü kınalı çıddık Hasanlar, kör gaçanlar, kara tavuklar, çillikler laklakiler, Ali horozlar, su kapılarında uzun gagalı kocaman çulluklar çoğaldıkça çoğalırlardı. Ufacık evimizin hemen yanında bulunan sarmaşık ağacına sanki kuşlar salıncak kurarlardı. Bir tüfek patlar kapkara bir bulut gibi uçarlar, içlerinden biri kanayarak bembeyaz karlara düşerdi. Kar ateş alır yanardı kan renginde. Ben o karda ki, kan izlerinden hep nefret etsem de inadına inadına vururlardı o kuşları. O soğuk gecelerde çok ağladığım olmuştu o kanayarak sürüsünden ayrılan kuşlara. Şimdiler de o avlar bitti. O karlar, o kuşlar da yok artık. hele hele o ufacık evler, o kilimler, minderler, yok. Şimdiler de insanın insanınla savaşı var. O kuşlar yerine şimdilerde çocuklar ölüyor. Ufacık evlerimiz ufacık pencerelerimiz büyüse de aklımız büyümedi. Eskiler ne güzeldi. İlim, Modern hayatlar her şeyimizi tüketti. Aslında bizlere mutluluk verecekleri yerde, Neden bizleri ezdi de geçti. Olsa da şimdi bir kilim, pala dolu bir minder. Uyusam ufacık evimin, ufacık yer yatağında, üzerimde el içi büyüklüğünde onlarca çeşit basmadan, pazenden yama, yama yorganın altında. Soba da yanmasın istemem. Eski kışlar da yok artık...! M.Yayla-Görele
Anasayfa
Yazarlar
Mustafa YAYLA
Yazı Detayı
Bu yazı 258+ kez okundu.
ESKİLERDEN
Kış günleri kısacık olur, Yaz günlerinin yarısı kadar. Çünkü işi gücü yoktur yapacak,.Dalda yaprak yoktur, kırlarda çiçek yoktur. Dalda meyve yoktur. Tarlalar, ağaçlar nadasdadır. Ufacık evler, ufacık odalar, ufacık dört gözlü sürgülü pencereler, dört gözle beklerler günlerin uzamasını. Ufacık pencerelerin perdelerinde beyaz haselere dikilmiş danteller imlik, imlik baharı gözlerken, Yanan sobanın harlı ateşinde hasretten yanacak olur. O sıcaklıklar dört göz pencereden bahara göz kırparken, dört el olur perdeler sallanır durur aralıklarından aldıkları rüzgarlarla. Ufacık odanın orta yerinde eski bezlerden kilimler iplik, iplik çiçek olup açar, güve delikleriyle işlenmiş odanın döşemesinde. O kilimler ki, kilim dokuyan kadınların tezgahında dokunurken, ilk kez odalara serilirken ne kadar sevinirdik. Eski gömleklerimiz, Annelerimizin eski fistanları, yeniden hayat bulurdu. Bazen bir ebe kuşağı olur, bazen bin bir renkten bir çiçek bahçesine dönüşürdü. Eski işe yaramaz kalın kumaşlar yıkanır, kasabada pala atan ufacık fabrika görünümlü odadan biraz büyük dükkanlarda pamuk haline getirilir o güzel kilimlerin üzerine oturmak için atılan minderlerin içine doldurulurdu. Yumuşacık olurdu. kapı arkalarında alçak tahta oturaklar olurdu. Genellikle banyoda yıkanırken otururduk. Ufacık evler, ufacık umutları büyütürlerken, kısa kış günlerinin uzun gecelerinde, ansızın bir fırtına çıkardı. Uluyan rüzgarın eşiğinde, sessiz, sessiz beyaz, beyaz kar yağmaya başlardı. Kar sessizliği soğuk, soğuk sinerken sönmüş sobaların ufacık odalarına, yastıkları atar, Ufacık pencerenin ufacık camlarından lapa, lapa yağan karı seyrederdik. Sabah kalkıncaya kadar bir metreyi bulurdu. Ufacık evlerin ufacık kapıları karla dolardı. Kuşlar çoktu o kışlarda. Hele ufacık kuşlar kar çiçekleri gibi, bembeyaz karların üstünde üşüselerde oynaşırlardı. Serçeler, Göğsü kınalı çıddık Hasanlar, kör gaçanlar, kara tavuklar, çillikler laklakiler, Ali horozlar, su kapılarında uzun gagalı kocaman çulluklar çoğaldıkça çoğalırlardı. Ufacık evimizin hemen yanında bulunan sarmaşık ağacına sanki kuşlar salıncak kurarlardı. Bir tüfek patlar kapkara bir bulut gibi uçarlar, içlerinden biri kanayarak bembeyaz karlara düşerdi. Kar ateş alır yanardı kan renginde. Ben o karda ki, kan izlerinden hep nefret etsem de inadına inadına vururlardı o kuşları. O soğuk gecelerde çok ağladığım olmuştu o kanayarak sürüsünden ayrılan kuşlara. Şimdiler de o avlar bitti. O karlar, o kuşlar da yok artık. hele hele o ufacık evler, o kilimler, minderler, yok. Şimdiler de insanın insanınla savaşı var. O kuşlar yerine şimdilerde çocuklar ölüyor. Ufacık evlerimiz ufacık pencerelerimiz büyüse de aklımız büyümedi. Eskiler ne güzeldi. İlim, Modern hayatlar her şeyimizi tüketti. Aslında bizlere mutluluk verecekleri yerde, Neden bizleri ezdi de geçti. Olsa da şimdi bir kilim, pala dolu bir minder. Uyusam ufacık evimin, ufacık yer yatağında, üzerimde el içi büyüklüğünde onlarca çeşit basmadan, pazenden yama, yama yorganın altında. Soba da yanmasın istemem. Eski kışlar da yok artık...! M.Yayla-Görele
Ekleme
Tarihi: 03 Aralık 2023 - Pazar
ESKİLERDEN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.