Sıcak bir haziran akşamında, çocukluğumun geçtiği mahallenin en sevdiğim mevkisinde, Çeşmenin hemen önündeki sofra büyüklüğün deki yarısı yemyeşil yosun tutmuş kısmına ipekten bir halıya oturur gibi oturdum. Her taraf kapkaranlıktı. Ara sıra cırcır böcekleri, çeşmenin hemen önünden akan ufacık çayda sesi duyulur duymaz, akan suyun sesine karışıp ötüyor, ateş böcekleri sürü, sürü yer yüzüne inmiş yıldızlar gibi yanıp yanıp sönüyordu. Gözlerim gök yüzünün karanlığında usuldan usuldan yükselen ay dedeye takıldı. Sanki bir at gibi koskoca bir karanlık kütlesini peşine takmış, solgun solgun ilerliyordu, yorulmuş ,sararmış hastalar gibi inlerken etrafında rengarenk haleler dalgalanıyordu. Yıldızlar ayı seyre dalmışcasına gözlerini kırpmadan aya baka kalmışlardı. Birden bu sessizliği yaklaşan ayak sesleri bozdu. ayak sesleri yaklaştıkça gecenin karanlığında sertleşiyor, içimde korkuların depreşmesine neden oluyordu. Oturduğum taşın üzerinden kalktım. dala konmuş bir kuş gibi huysuzlaştım. Ayak sesi yaklaştıkça kendi kendine konuşan adam karşıma dikildi. Sarhoştu. Bizim mahallenin sarhoşları meşhurdu. Uzun boyu ay ışığında bir uzadı, bir uzadı ki, sanki aya değecekti.
-Ne yapıyon burada dedi.İrkildim
-Hiç dedim
-Olmaz dedi. Burada bu saate oturmak hiç olmaz
-Haziranı seyrediyorum dayı dedim.
Karanlıkta bir baktı bana,Gözlerinde ışıdı gecenin en güçlü ışığı ay.Sanki ay gözlerine akmıştı. Kocaman gökyüzünde tek olan ay, onunu gözlerinde çiftleşmişti. Elini uzattı .Uçuşan ateş böceklerinden birini tuttu. Avucunun içine aldı. Ateş böceği sanki kanadı kırılmış gibi avucunda yürümeye çalışırken arkasında kanatlarının altındaki ışığı fersizleşmeye başladı. yanıp sönen ritimi dalgalanmaya başladı. çok geçmedi söndü.
-Ateş böcekleri böyledir dedi yakaladın mı söner. El değdi mi ölür dedi.
-Neden tuttun o zaman dedim. ne güzel yanıyordu.
Gözlerimin ta içine baktı. sanki gözlerimi yerinden söküp, avucunda hareketsiz, ışığı sönmüş ateş böceğini koydu göz yuvama.
-Benim de ışığımı söndürdüler evlat dedi. Ben bir ateş böceği yok etmişim ne çıkar. Ay ışığında uzayan boyu kısaldı. Elinde tuttuğu ateş böceğini gecenin karanlığına doğru fırlattı.
-Bak evlat bak. hiç eksilmiş gibi mi, hala ateş böcekleri ne güzel çakıyorlar. biri ölmüş ne çıkar, bak hiç birinin umurunda mı hala yanıp yanıp sönüyorlar. Ay yükseldi. Kurbağalar çığlık, çığlık varklamaya başladı. Adam usulca kayboldu yanıp sönen ateş böceklerinin içinde. Aradım boş gözlerle karanlıklarda göremedim. yanıp, yanıp sönen ateş böceklerinin arasında. Obuzun usuldan güçsüz akan suyunun sesine bir feryat düştü.
-Üzülme evlat dedi üzülme ben ateş böceği oldum.
Haziran işte böyle bir ay, neye bakarsan, neyi tutarsan haziran olursun . Haziranda yaşamak var ya bir ömre bedeldir. hele kapkaranlık gecelerde yıldızlar parlar, ay karanlık geceleri kestirmeden yeni güne aydınlığı taşırken doyum olmaz haziranlara. Haziranlar geceleri kapkaranlık olsa da kısacıktır. Haziranlar hep ışık,hep ışıktır. Doyasıya haziranlar yaşamanız dileğimle. Bu yazıyı okuduktan sonra beğeni koymayıp, yıldızları ve ateş böceklerini, geceyi çeken ay dedeyi seyredin. Dışarı çıkın kuytularda karanlıklardadır ateş böcekleri....!!! M. Yayla-Görele
seyreyleyin.