Dün akşam ekmek, buğday ve fırıncının birlikteliğini anlatmıştım. Kalemim yazdığı kadarıyla. Sabah komşu fırının sokağından geçerken irkildim. Fırın yanmıştı. Her tarafı kömür karası olmuştu. Üzüldüm. Hayatta insanın başına aniden bir şey geliyor işte. Ufacık bir dikkatsizlik sonucu güzelim ekmek teknesi yanmıştı. Yanma nedeni ise peynir tenekesinde unutulan közün tezgahı tutuşturması. Öğle üzerine doğru, fırının sahipleri fırını açmışardı. Geçmiş olsun dileklerimi ilettim kendilerine. Heryer kömür gibiydi. Duvarlar fayanstı. İçeri girdim. Önce fırını boşalttık. Sonra fırçayı elime aldım fayansları kaplayan isleri temizledik. Fırçayı duvara sürdükçe kömür karası is aktı indi. Kırık camları temizledik. Kırık camı çöpe götürürken, camda çatlak varmış koluma düştü. Ama kesmedi. Aslında kesmemesi bir mucizeydi. Kısa zamanda fırıncılar umutlandılar. Sevindiler. Çünkü duvar seramikleri hiç zarar görmemişti. Çok yorulsam da onları mutlu görmek, benim yoğunluğumu, bir rüzgar gibi esti uçurdu. Geçmiş olsun dileklerimi yineleyip yanlarından ayrılırken huzurun, inanılmaz mutluluğunu hissetim. Onlarla onların çilelerini paylaşmak bana sanki dünyayı bağışlamıştı. Belki de yıllardır bu kadar huzur duymamıştım. Şu an kendime güvenim bir başka arttı. Dünya da insana yakışan en güzel şey karşılıksız yapılan yardımlardır. Gerisi sadece teferruattır. Allah fırıncı arkadaşların yangınlarını, bereketle taçlandırmalarını nasip etsin. Allah bir daha yaşatmasın dileklerimle.
M.Yayla-Görele