Gözlerimi yumdum Dünya karadı. Zindana döndüm. Sanki bütün organlarım iflas etti birden. Bu gözlerim olmasa ne ederim diye düşlerken kucağıma bir sandık düştü. Merakla açtım kapağını.İçinden
Eşün,saç, saçayak birde bir kaç kilo fırın mısırından öğütülmüş un çıktı. Sandığın kapağında bir perde kuruldu sinemaya benzer bir belgesel tadında izledim mısırın hikayesini,ekmeğe dönüşümünü.
Baharda tarlaya ekilen mısır tohumları inceçik çelimsiz çelimsiz filizlenirken sıkları alınır araları açılır,otları kazılırdı.Sonra diplerine kerme koyarlardı. Aylar geçer bir insan boyuna erişince uzun yapraklarının arasından koçanlar oluşmaya başlardı.İnce mısır koçanları at yeleleri gibi püsküllenirdi. Çok geçmez tohum tutmaya başlayan koçanlar yeşilden sarıya dönerken püskülleri kurumaya başlardı. Afacan mahalle çocukları babalarına özenir mısır pürçeklerinden uydurma sigara sarar, kimselerin görmediği yerlerde sigara niyetine tüttürürler, kara kargalar dadanırdı tarlaya. Orak elde tarlalara girilir mısırlar biçilir, biçilen mısırlar koçanlarından ayrılır soyulur,Köy fırınlarında fırınlanır,Çötenlerde dövülerek tanelere ayrılırdı.Güdene denilen mısır tanelerinin tutunduğu atıklar sepetlere doldurulur kışın soba tutuşturmak için saklanırdı.Mısır sapları ise çitlerin orta yerine dikilen kocaman ağaçlara ustalıkla sarılır koni biçiminde dibi kalın uç kısımı minare gibi sivri sap otlukları çitleri süslerdi.Yaldan sonra kışın ineklere verirdik sapları. Mısırları kepeğinden poyrazlı havalarda savurur, çuvallar yağmurlu havaları bekler köy değirmenlerinde öğütürdük. Köy değirmenleri ufacık olur, örümcek ağları ile süslenirdi sanki. İki taşın su yardımıyla gürleyerek dönmesi,mis gibi kokan mısırın una dönüşmesini izlemekten güzel ne ola bilirdi. Un öğütülür değirmenci hakkını alır,un yüklenilir eve gelinirdi. Ağaç tekneye iki tas un koyulur biraz tuz ve suyla yoğrulan hamur ocak başında kızan kara saça yamanırdı.Genellikle dört parça ekmek alırdı saçlar.Ortası boş kalmasın diye dört parça ekmeğin ortasına ufacık bir ekmek daha yamanırdı. Altı usuldan yanan saçta ekmek kızarır,eşünle pişmeyen yüzü dönderilirdi. yine ağır ağır ateşte ikinci yüzü de pişen ekmek eşüne yatırılır közde demlenirdi. Ortaya koyulan ufacık dört büyük ekmeğin en küçüğü evin en küçük çocuğun oyuncağıydı sanki üzerine tereyağ sürülüp ona verilirdi. Yemekte,Ayranda yoğurtta dört büyük ekmek yenirdi,. Bu her gün devam ederdi. Somun ekmek aranmazdı mısır ekmeğinin yanında. Mısır ekmeği Baş tacımızdı. Şimdilerde artık lüks oldu.Bir kilo mısır unu elli lira. Çokda değil hani. Ekmezsen ucuza yiyemezsin. Birde şu kibarlık yok mu somun ekmeği varken fırında ne gerek var mısır ekmeğine. Hele mısır ekmeye ne gerek var. Eşün,ekmek sacı yitti gitti.Saç ayak boş kaldı.Hele ocaklar çoktan söndü. Şimdi apartmanlarda baca bile yok. Köyden indik şehire unuttuk geçmişi birden bire. Kuçağıma düşen sandığın kapağındaki belgesel burada bitti. Gözlerim açıldı birden ışık doldu bedenim. Hayat devam etse de cirit atıyor şimdi hormonlu yeni yetme mısırlar. Haşlamalık. Kaldırımlarda satılık...! M.Yayla-Görele