Gün doğarken kalkmayı severdi. Sabahın ilk ışıklarıyla etrafı seyreder, Ufacık bir kuşun kanatlarına takılır uçar giderdi. Kuş ne zaman yorulur bir ağaca konmak istese kuşun kulağına fısıldardı
-Alçak dalları salkım saçak meyveye durmuş, elma ağacına kon derdi.
Kuşta ondan aldığı emri uygular, Çevrede artık nesli tükenmiş olsa da ham bir elma ağacına konardı. Elma ağaçları güzel ağaçlardır. Eskiden fındık bahçelerinde bin bir çeşit elma ağaçlarımız vardı. Eylül ayı geldi mi Fındık toplama işinden sonra elma toplama işi başlardı. Kocaman ağaçlara çıkılır, ezilmeden itina ile toplanan elmalar sepet,sepet kasabaya taşınırdı. Elma pazarı Hasan ağa camisinin arkasında kurulurdu. Burunlu kocaman kamyonlara doldurulan elmalar çevre illere sevk edilirdi. Çerezlik fındıkların yanına uzun kış gecelerinde yemek için çeşit, çeşit elmaları ahırın bir köşesine otların içine gömer saklardık. Kışın kar yağarken otun içinde yumuşayan elmalar kavun gibi olurdu. Elma kurusu yapardık. Hoşafına ekmek doğrar yerdik. Hele armut ağaçlarımız daha bir başkaydı. Çeşit çeşit armutlar armutlara sarmış üzüm tevekleri vardı.Kara üzüm, beyaz üzüm. Ağaçta cambaz gibi üzüm toplayan korkusuz insanlarımız vardı. İnce uzun üzüm sepetleri vardı. Toplanan üzümler iple yere sarkıtılır, yerde bekleyen bir yardımcı toplanan sepeti diğer sepetlere doldururlardı. Daha sonra şıraları çıkarmak için şıra hanelere taşınan üzümler ezilir şırası çıkar kazanlarda bekletilirdi.Kül suyu ilave edilir, Sonra bakır tavalarda kaynatılır ekşi pekmez elde edilirdi. Ekşi pekmezden neler yapardık neler, Mısır unu ile yağlaş,Şırayı mısır yarmasıyla kaynatıp samazka yaparlardı. Ekşi pekmezi pınarın suyunda eritirler nardek yapıp hamsinin üzerine şerbet niyetine içerlerdi. Ya şimdi. Sabahın ilk ışıklarıyla kalkanlar kalmadı, Ufacık kuşun kanadına binip uçan insanlar kalmadı. O güzelim elmalar, armutlar, üzümler aldılar başlarını gittiler. Bir fındık kaldı. Oda can çekişiyor ölmesi yakındır. Yanıyor içim. Biz bu doğayı neden bu duruma getirdik. Her güzel şeyi yok etmek için gönderilmiş yaratıklara döndük. Kıyamet denen şey bu olmalı. Kıyameti koparan kim bilir belki de insanoğlunun ta kendisi. olsun be. Kuşlar hele o ufacık kuşlar, elmalar, armutlar üzümler çekip gittiler. Bir daha da gelmeyecekler. Manav tezgahlarında tohumsuz meyvelere baka baka geçmişin düşlerinde yaşayacağız. Peki güzelim torunlarımızın suçu ne. Onların yaşama hakkını gasp etmeye hakkımız var mıydı....? M.Yayla-Görele