Sabahın ilk ışıklarıyla uyanır uyanmaz, ufacık penceremize yılan gibi, uzanan hanımelinin kargacık, burgacık rengarenk çiçeklerinin kokusu dolardı içime. Ufacık penceremizin yukarı doğru kaldırılarak açılan dört ufacık camlı çerçevesinin altında bulunan, kalın tahta denizlikte şurup olsun diye koyduğumuz gül yapraklarıyla kıpkırmızı olmuş şişelerde gül şerbetiniz demlenirdi. O kadar güzel renkteydiler ki, şişede sanki elmas gibi parlarlardı. Iyice kızarınca limon, biraz şeker koyardık. Gül kokulu, gül tadında şerbetimizi içerdik. Kirazlar dallarda kızarmaya dönerken, nar ağacımız kapının hemen üç beş metre ötesinde kiraz ağacının yangınıyla yarışır, çingene pembesi çiçekleriyle sabah yelinde dalları kırılacakmış gibi savrulurdu.Nar ağacının hemen yanında, kocaman gövdesinde sanki göz yaşı gibi zamk damlacıkları fışkırmış siyah, siyah gülümseyen mor kadifeye sarılmış Amasya eriği parmak, parmak büyümeye çalışırdı.Süpürgeye benzeyen dallarında. Amasya eriğimiz bir kökte iki ağaçtı. Biri denize, diğeri dağlara bakardı. Güneş yükseldikçe gök yüzünde bembeyaz bulutlar öbek, öbek alçalır, ağaçların tepesine kadar çökerler, sanki olgunlaşmaya çalışan meyvelerden tatmaya gelirlerdi. İşte tam o sırada derinden gök gürler, şimşekler çakardı. Yer yerinden oynardı. Gök bir gürlerdi ansızın titrerdik. Beyaz bulutları kapkara taya benzeyen, tay gibi koşan bulutlar kovalar peşlerine berrak kalın kalın sular serperlerdi. Hırsız bulutlar kaçarken, deli tayların getirdiği yağmurlarla meyveler daha bir olgunlaşır, kocaman dut ağacında dutlar ballanmaya başlardı. Bir yeşil fırtına eserdi her yerde.Bir uğraş başlardı ağaçlarda. Çocukluk bu ya, isteklerimiz hiç bitmezdi. Tereyağlı ekmek, üstüne reçel isterdik hep. Hiç eksik olmazdı Annemin reçeli.üst üste bir kaç dilimle doymazdık. Biz istedikçe tazelerdi Annem. Ne güzel günlerdi.altmış yıl ötesi. Hâlâ canlı tütüyor içimde. Nar ağacından başka hiç bir şey kalmamış. Kendi başına yanıp duruyor zavallı. Bir kaç dalını da, ben kestim gençleşsin diye. Amasya eriği kurudu yıllar önce. Hanımeli alıp basını gitmiş. Hele o gül şurubu yok denizlikte. Yaz yağmurları o kapkara beyaz bulutların ardından koşan taylar hiç yok artık. Yağmurlar bile küsmüş. yağlı ekmek veren annem yok. Bir ben yapayalnız. Ne zaman olur bilinmez, faniyiz ben de yolcuyum her fani gibi. Şerbeti kim yaparsa yapsın. tek arzum herkes doyasıya yaşasın...!
M.Yayla-Görele