Bizim okul yıllarında, son sınıf öğrencileri okul bitirme sınavına tabi tutulurdu. O sınavı veremeyenler bir üst okula gidemezdi. İğneden ipliğe her şeyi öğrenirdik. Üç aylık okul tatillerinde isteyen köy camisine gider, isteyen bir sanatkarın yanında çıraklık ederdi. Bazen bir motor ustasının yanına, bazen bir berber yanına. Bende bazen babamın yanına,bazende kasabada cam dükkanı olan dayımın yanında çalışırdım. Babam mesleğini öğretmek, yağ pas içinde olmamamızı istemiş olacaktı ki, bize dükkanında çalışma izni vermezdi. Ama tehlikeli bir iş kolu olan camcılık yapmamıza sıcak bakardı. Dayımın yanında ilk önceleri,cam taşıdık macun yoğurduk. Sonra camı kesen kalem boyundaki elması tanıdık. Katlana bilir metre, ufacık cam çekici, cam macunun düzgünce camın kenarına çekmek için ince ağızlı ıskarpileyi tanıdık. En önemlisi evlere ışık taşıyan camı tanıdık sonra. Sert, keskin, şeffaf. Hatayı af etmeyen. Düşünce kırılan, acımasızca dalayan, parmaklarımızdan vahşi hayvanlar gibi et koparan cam. Değince parmaklarınızı neşter gibi yaran, sıkıca bağlamazsan kanı durmayan kesikleri vücudumuzda dövme gibi imzaya benzeyen izler bırakan cam. O kadar acımasız olsa da onun kenarına çıplak parmaklarımı tutup hiza alır, metreyi tutar, diğer elimde ki elmasla keserdim. Çizgilerden pat, pat kopardı. Hayatıumın otuz yılı cama hamallıkla geçti. Ekmeğim oldu. Bazen elimi kesse de, bazen parça, parça elimde kırılsa da hiç birbirimize küs olmadık. O kestikçe kesikleri yandıkça, O kırılıp bana zarar yazdıkça hiç ona kin tutmadım. Çünkü o ışığımdı. Bende o ışığa hamaldım. O beni, ben onu o kadar sevdim ki, kasaba da bana adını verdi. Camcı lakabını yapıştırdı alnıma. Adımı bilmeyen bile, camcı dediler mi, uzun boylu ince bir adam geldi hep akıllarına. Camla söyleşirdim bazen, camla baş başa geldiğimde. Bana aslının kum olduğunu söyler,ateşlerde yanarak böyle berrak,yana, yana sertleşip ışık kestiğini anlatır dururdu. Ben hafızamda o ışığın ne büyük bir buluş olduğunu düşünürdüm o zamanlar. Dışarıyı içeriye, içeriyi dışarıya taşıyan, rüzgarları, yağmurları evlere sokmayan, ama bir çocuğun ufacık taşına dayanamayıp çığlıklarla kırılıp tuz buz olan camın sırrını çözmeye çalışırken, incecikten bir buğulu sırrın camın bir yüzüne yapışıp ayna oluşunu izlerdim göz bebeklerimde. İlk kez kendimi tanıdığım aynanın karşısında. Hiç bir uzvumu kendi isteğimle almadığım uzuvlarımı seyrederdim. Bazılarını biraz büyük bulur, bazılarını da hoşuma gitmese de eleştirirdim. Kısaca camın ışığında, Aynanın tüm çıplağı ile gerçek yüzümü bana sunmasını izledim durdum bir sinema perdesinde izler gibi. Senaryosunu kimin yazdığını bilmesem de, baş rol oyuncusu bendim. her günü ayrı bir flim olan o perdeden akıp geçti gençlik yıllarım. Ta ki bir eylül ayı gelip çatıncaya kadar. Çekicim, elmasım, camım, aynam, fındığa dönüştü. takımlarım kantara. Fındık yuvarlaktı yuvarlandı. Yirmi yıl kovaladım. Fındığın hikayesini de, bir başka hikayeye bırakalım. Yazmaya bir şeyler bırakalım yarına. Yazmakta tiryakilik yaptı nasıl olsa. Devam edecek var oldukça. Okuyanlara. Yazmak benden taktir okurlarımdan. Yazdığım her cümle yaşanmış hayattan. Hayaller uçar gerçekler yaşar. Sevgi ve saygılarımla...M.Yayla-Görele
Anasayfa
Yazarlar
Mustafa YAYLA
Yazı Detayı
Bu yazı 249+ kez okundu.
CAMCI
Bizim okul yıllarında, son sınıf öğrencileri okul bitirme sınavına tabi tutulurdu. O sınavı veremeyenler bir üst okula gidemezdi. İğneden ipliğe her şeyi öğrenirdik. Üç aylık okul tatillerinde isteyen köy camisine gider, isteyen bir sanatkarın yanında çıraklık ederdi. Bazen bir motor ustasının yanına, bazen bir berber yanına. Bende bazen babamın yanına,bazende kasabada cam dükkanı olan dayımın yanında çalışırdım. Babam mesleğini öğretmek, yağ pas içinde olmamamızı istemiş olacaktı ki, bize dükkanında çalışma izni vermezdi. Ama tehlikeli bir iş kolu olan camcılık yapmamıza sıcak bakardı. Dayımın yanında ilk önceleri,cam taşıdık macun yoğurduk. Sonra camı kesen kalem boyundaki elması tanıdık. Katlana bilir metre, ufacık cam çekici, cam macunun düzgünce camın kenarına çekmek için ince ağızlı ıskarpileyi tanıdık. En önemlisi evlere ışık taşıyan camı tanıdık sonra. Sert, keskin, şeffaf. Hatayı af etmeyen. Düşünce kırılan, acımasızca dalayan, parmaklarımızdan vahşi hayvanlar gibi et koparan cam. Değince parmaklarınızı neşter gibi yaran, sıkıca bağlamazsan kanı durmayan kesikleri vücudumuzda dövme gibi imzaya benzeyen izler bırakan cam. O kadar acımasız olsa da onun kenarına çıplak parmaklarımı tutup hiza alır, metreyi tutar, diğer elimde ki elmasla keserdim. Çizgilerden pat, pat kopardı. Hayatıumın otuz yılı cama hamallıkla geçti. Ekmeğim oldu. Bazen elimi kesse de, bazen parça, parça elimde kırılsa da hiç birbirimize küs olmadık. O kestikçe kesikleri yandıkça, O kırılıp bana zarar yazdıkça hiç ona kin tutmadım. Çünkü o ışığımdı. Bende o ışığa hamaldım. O beni, ben onu o kadar sevdim ki, kasaba da bana adını verdi. Camcı lakabını yapıştırdı alnıma. Adımı bilmeyen bile, camcı dediler mi, uzun boylu ince bir adam geldi hep akıllarına. Camla söyleşirdim bazen, camla baş başa geldiğimde. Bana aslının kum olduğunu söyler,ateşlerde yanarak böyle berrak,yana, yana sertleşip ışık kestiğini anlatır dururdu. Ben hafızamda o ışığın ne büyük bir buluş olduğunu düşünürdüm o zamanlar. Dışarıyı içeriye, içeriyi dışarıya taşıyan, rüzgarları, yağmurları evlere sokmayan, ama bir çocuğun ufacık taşına dayanamayıp çığlıklarla kırılıp tuz buz olan camın sırrını çözmeye çalışırken, incecikten bir buğulu sırrın camın bir yüzüne yapışıp ayna oluşunu izlerdim göz bebeklerimde. İlk kez kendimi tanıdığım aynanın karşısında. Hiç bir uzvumu kendi isteğimle almadığım uzuvlarımı seyrederdim. Bazılarını biraz büyük bulur, bazılarını da hoşuma gitmese de eleştirirdim. Kısaca camın ışığında, Aynanın tüm çıplağı ile gerçek yüzümü bana sunmasını izledim durdum bir sinema perdesinde izler gibi. Senaryosunu kimin yazdığını bilmesem de, baş rol oyuncusu bendim. her günü ayrı bir flim olan o perdeden akıp geçti gençlik yıllarım. Ta ki bir eylül ayı gelip çatıncaya kadar. Çekicim, elmasım, camım, aynam, fındığa dönüştü. takımlarım kantara. Fındık yuvarlaktı yuvarlandı. Yirmi yıl kovaladım. Fındığın hikayesini de, bir başka hikayeye bırakalım. Yazmaya bir şeyler bırakalım yarına. Yazmakta tiryakilik yaptı nasıl olsa. Devam edecek var oldukça. Okuyanlara. Yazmak benden taktir okurlarımdan. Yazdığım her cümle yaşanmış hayattan. Hayaller uçar gerçekler yaşar. Sevgi ve saygılarımla...M.Yayla-Görele
Ekleme
Tarihi: 19 Haziran 2023 - Pazartesi
CAMCI
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.