Bugün ben oturdum bir banka ve hayal penceresinden çok çok uzak yıllara gittim. Hayal penceremin camı puslanmıştı. Aslında camlar hiç paslanmasa da.
Yılların lekesi yapışmıştı. Gözü miyop insanların harfleri seçememesi gibi bende çok eski yıllarda yaşadığım anıları seçemiyordum. Camları nefesimle buğulandırdım. Elime kalın bir çaput alıp sert sert bastırarak sildim. Biraz açıldı camın lekesi. Parlayan yerinden baktım bu kez hayallerime ve muradıma erdim.Çok eski de olsa görebiliyordum. Belki on yaşıma gittim. Denizin hemen kıyısında
iki katli bir evin altında ki postaneyi gördüm. O postanenin altında pullanan mektupları,Çekilen telgrafları,Çevirmeli telefonları gördüm. Şimdi o mektuplar yazılıp okunmasa da,O telgraflar elt,acele,yıldırım çekilmese de,hele o çevirmeli telefonlar tarihin çöplüğüne gömülse de,benim dün gibi hatıramda. Hele o eski postanenin üst katında kasabada gıda toptancılığı yapan Nazım amca yapıştı göz bebeklerime.Ufacık kamyonlardan elden ele atılan bisküvi kutularıyla dolardı mağazası.Karton kutuların üzerinde ülker yazardı.O zamanlar bisküvi bakkallarda tane ile satılırdı.Tanesi beş kuruşa. yirmi beş kuruş verir beş tane alır çaya bandıra bandıra yerdik. Annem kardeşlerime mama yapardı. Şimdiki mağazasını olduğu yerde bakkallar kuyruk olur mal alırlardı. Hemen onun karşında Nebioğlu'nun kırtasiye mağazası vardı. Okul ihtiyaçlarını da oradan alırdık. Nazım amca alçak gönüllü sevecen herkesin ruhunu okşayan bir kişiliği vardı. Çocuklarının bazıları akranım, hatta biri sınıf arkadaşımdı. Ara sıra evlerini kapısında, eski postanenin kapısında oyunlar oynar denize taş atardık. Bazen kavgaya tutuşurduk.İste o zaman balkona uzun boylu,kibar bir teyze çıkar, kırmadan dökmeden bizleri barıştırır bisküvi dağıtırdı birer ikişer. Sevinçten uçardık. Saçlarımızı okşardı. Asil ve ince ruhlu bir kadındı.Bir öğretmen değildi ama Bir öğretmen kadar bilgeydi. Kasabanın hanım efendisiydi Asuman teyze. Evlerinin etrafında ki meyve ağaçlarını yağmalardık. Hiç bağırmaz. Dallarını kırmayın onlar sizin derdi. Ve bugün o Asuman teyze de aldı başını gitti o iki katlı evden. Eski postane Mektuplar, telgraflar, çevirmeli telefonlar,İki yıl önce uğurladığımız Nazım amcadan sonra Asuman Teyzeyi de bugün ebediyete uğurladık. İki katlı bina tamamen mazinin derinliklerine gömüldü. İşte hayat dediğimiz şey bu kadar acımasız. değişken.Zaman akıp giderken yakıyor,yıkıyor,bitiriyor ama bizler hala anlamsız hesaplarla yarınlarımızı nasıl cehenneme çeviririz onun hesaplarını yapıyoruz.Değer mi dostlar. Her gün bir değişim,ve bir gerçek damla damla çoğalıp büyüyen, daha sonrada bir balon misali patlayıp giden hayatlarımız var. Kısacası anlamayana anlatmak gerekirse bu yolun sonunda mutlaka ölüm var.....!!!! M.Yayla-Görele