Bazen uzaklara dalar insan, Eskiden oturduğun o mahalle var ya orayı özlersin, Çocukluğunu özlersin, Senden gidenleri özlersin, en kötüsü de ne biliyor musun özlediklerinin hiçbiri geri gelmez sadece özlersin...! Gidenleri özlersin… Terk edip gidenleri bile özlersin… Yüreğimizi yakanları, canımızı acıtıp gidenleri dahi özlersin… Belki hiç gelmeyeceklerini bile bile özlersin…Umut yokken bile umut arar belki döner görürüm umuduyla özlersin…
Özlem neydi, özlem belki de buydu? Geri dönmeyecek insanları özlemekti. Geri gelecek insan özlenir mi? Özlemek sevmektir. İnsan sevmediğini özlemez. Yollarını gözlemez. Aslında acı verse de özlem güzeldir. Özlem bir umuttur…
Düşünki, sevdiklerinden, doğup büyüdüğün topraklardan çok uzaklardasın. Akşam olur başın önde, aklında ise memleketindeki anan, baban ve sevdiklerin. Kapanırsın dört duvar arasına haykırmak istersin içinden geçen duyguları duvarlara. Haykırışın yankılanır duvarlarda. Ne bir ses var sana ses veren, nede sana bakan bir çift göz. Sadece sen ve yalnızlık. İşte gurbet değil mi insanı sevdiğinden eden, anasının gözünden yaş eksiltmeyen? Her gün kederle dolu dört duvar arasında yaşamaktır gurbet.Halbuki özgürsün fakat, nefes aldığın toprak hayata ilk gözlerini açtığında ve ilk soluduğun hava değildir. Bazen dalarsın uzaklara gidersin yaşadığın o güzel günlere. Ailenle yediğin bir yemek gelir aklına, arkadaşlarınla oynadığın bir oyun. Sonra bir iç çekersin, sanki o kadar derinlerden gelen iç... Gözlerin dolar bazen belki iki damla akar göz pınarlarından. Özlem dolu , hasret dolu… Bir dost ararsın, uzatırsın elini havada kalır .Bir ok gibi saplar hasreti gurbetin acımasız gerçeği. Sonra susarsın kıvrılıp yüreğinin içine büzülürsün bir köşede. Kıvranırsın… Kanarsın… Kanadı kırılmış bir kuş misali sığınacak bir dal ararsın. Bulamazsın…Yanıp kavrulursun, hasretin ateşiyle yanarsın, bir küle döner yüreğin.Başını öne eğersin yürüsün, özlem yüklüdür yüreğin. Başında ise; hasretin kara bulutları adeta başından aşağı boşalacak bir bardak misali bir yağmurdur.
Bazen uzaklara dalar insan, Eskiden oturduğun o mahalle var ya orayı özlersin, Çocukluğunu özlersin, Senden gidenleri özlersin, en kötüsü de ne biliyor musun özlediklerinin hiçbiri geri gelmez sadece özlersin...! Gidenleri özlersin… Terk edip gidenleri bile özlersin… Yüreğimizi yakanları, canımızı acıtıp gidenleri dahi özlersin… Belki hiç gelmeyeceklerini bile bile özlersin…Umut yokken bile umut arar belki döner görürüm umuduyla özlersin…
Özlem neydi, özlem belki de buydu? Geri dönmeyecek insanları özlemekti. Geri gelecek insan özlenir mi? Özlemek sevmektir. İnsan sevmediğini özlemez. Yollarını gözlemez. Aslında acı verse de özlem güzeldir. Özlem bir umuttur…
Düşünki, sevdiklerinden, doğup büyüdüğün topraklardan çok uzaklardasın. Akşam olur başın önde, aklında ise memleketindeki anan, baban ve sevdiklerin. Kapanırsın dört duvar arasına haykırmak istersin içinden geçen duyguları duvarlara. Haykırışın yankılanır duvarlarda. Ne bir ses var sana ses veren, nede sana bakan bir çift göz. Sadece sen ve yalnızlık. İşte gurbet değil mi insanı sevdiğinden eden, anasının gözünden yaş eksiltmeyen? Her gün kederle dolu dört duvar arasında yaşamaktır gurbet.Halbuki özgürsün fakat, nefes aldığın toprak hayata ilk gözlerini açtığında ve ilk soluduğun hava değildir. Bazen dalarsın uzaklara gidersin yaşadığın o güzel günlere. Ailenle yediğin bir yemek gelir aklına, arkadaşlarınla oynadığın bir oyun. Sonra bir iç çekersin, sanki o kadar derinlerden gelen iç... Gözlerin dolar bazen belki iki damla akar göz pınarlarından. Özlem dolu , hasret dolu… Bir dost ararsın, uzatırsın elini havada kalır .Bir ok gibi saplar hasreti gurbetin acımasız gerçeği. Sonra susarsın kıvrılıp yüreğinin içine büzülürsün bir köşede. Kıvranırsın… Kanarsın… Kanadı kırılmış bir kuş misali sığınacak bir dal ararsın. Bulamazsın…Yanıp kavrulursun, hasretin ateşiyle yanarsın, bir küle döner yüreğin.Başını öne eğersin yürüsün, özlem yüklüdür yüreğin. Başında ise; hasretin kara bulutları adeta başından aşağı boşalacak bir bardak misali bir yağmurdur.