Tanzimat sonrası romanımızın öncüsü Halit Ziya'dır. Soyadı yasasıyla adına Uşaklıgil'i ekleyen romancı anı yapıtlarıyla da yazınımızın önemli adıdır.
Saray ve Ötesi yapıtında 1909-1912 yılları arasındaki Mabeyn Başkatipliği yıllarını anlatır.
Anı yapıtlarının en uzunu, en kapsamlısı Kırk Yıl'dır. Adından da anlaşılacağı gibi bu önemli yapıt yazarın yaşamını kucaklayan ilk kırk yılı anlatır. Yapıt önce Vakit gazetesinde yayımlanmış, sonra I936'da beş cilt olarak kitaplaşmıştır. Özgür Yayınları Ocak 2008'de beş cilti tek yapıt olarak -968 sayfa- sundu okurlara.
Kırk Yıl'da Halit Ziya Uşaklıgil; çocukluğunu, okul yaşamını, iş yaşamını, yazarlığa başlamasını, Servetifünun yazınının önemli bir yazarı olarak ünlenmesini, dönemin yazı- sanat çevresini, "üstat" bilinenleri, dönemin yazın tartışmalarını, dönemin gazetelerini, dergilerini... anlatıyor.
Anıların ilgi çeken yanlarından biri de yazarın önemli romanlarını nasıl kurguladığı, romanları yazarken neleri düşündüğü; neleri, niçin anlatıma kattığı... gibi yaratıcı yazarlığın püf noktalarını dile getirmesi.
üçüncü ciltin 81. bölüm başlıkları: Recaizade, Küçük Yalı, Bir Ufak Sorgulama, Ressam ve Müzisyen, Üstadın Bir Tavsiyesi, Son Dakikanın İltifatı, Dikkate Değer Tanışmalardan.
Halit Ziya İzmir'deyken bir kez görmüştür dönemin yenilikçi sanatçısı Recaizade Ekrem'i. Ekrem Trablusgarp'dan dönmektedir, yol arkadaşlarıyla. Karşılaşırlar ancak ikisi de istediklerini söyleyemez birbirine.
Bir tatil günü İstinye yalısının kapısını çalar. Küçük odalarıyla yazarın deyişiyle mendil kadar odalarıyla bir evdir burası. Boğaziçi'nin geniş yalılarına benzemiyordur. Halit Ziya'nın yorumu: "Recaizade büyüklüğünden küçük bir fedakarlık etseydi, yaşamının dümdüz yolundan küçük bir sapma gösterseydi onun da Boğaziçi kıyılarını süsleyen saraylara benzer bir yalısı olacaktı."
Küçük bir odaya alınır. Duvarlarda resimler, etrafta masanın üzerinde kitaplar, iki koltukla üç iskemle, bir kenarda piyano, bir kenarda ben...
Ağırbaşlılığın aşırı bir duruşuyla girer Recaizade Mahmut Ekrem. Osmanlı Bankasındaki işini, neler yazmakta olduğunu sorar. Yazı yazmaya ara vereceğini söyleyince:
-Yazık olur... der. Bu kısa tümce "beni teşvik etmek için kafiydi."
Recaizade ressamdı. Genç yazara yaptığı resimleri gösterir. Resimde de "hünerli" olduğu inancındadır. Halit Ziya resimlerle ilgili tümceler kurar ama bu tümceler üstadın beklediği tümceler değildir." Yağlıboyalardan anlamadığımı geçirmiştir içinden."
Yağlıboya tabloları bir yana bırakarak Recaizade Mahmut Ekrem başka bir yönünü, müzisyenliğini göstermek ister:
- Musiki ile yakınlığınız var mı? Küçük yaşımdan beri pek musiki meraklısı olduğumu, hatta epeyce çalıştığımı söyledim.
-Doğu mu, Batı mı diye sordu.
-Birbirinden pek ayrı olan bu iki musikiyi başka başka noktalardan severim.
-Buna dair sonra görüşürüz. Ben garp musikisini pek takdir ederim. Fakat bu alanda uğraşmaya çok zaman ayıramadım.
Yalnız bizim musikiyle yetinmek zorundayım, dedi ve hemen piyanosunun önüne geçerek oturdu bir taksim yaptı. Hicaz kararı verdi. O zaman pek tutulan "Ağlama ve inlemelerime mahmur gözlerin sebeptir" şarkısını çaldı.
Taksim'de şarkı da o denli etkili çalınmıştır. Halit Ziya az daha ağlayacaktır.
Piyanoyu kapar. Genç yazarın çok etkilendiğinin ayrımındadır. Az önce resimden anlamayan bu çocuğu müzikten pay almış bularak bağışlar.
-Eğer Piyano çalıştıysanız ve gene çalışmak niyetindeyseniz Ali Ekrem'i (Namık Kemal'in oğlu) bulunuz. O pek güzel flüt çalar. Beraber çalarsınız... dedi.
Ayağa kalktı. Ben de izin almak zamanımın geldiğine hükmettim..