GÜNEŞ TOPLA BENİM İÇİN
Karacaoğlan'a
Seheryeli çık dağlara,
Güneş topla benim için.
Haber ilet dört diyara,
Güneş topla benim için.
Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Döşte bıçak yarasından,
Güneş topla benim için.
Yazdan, kıştan, ilkbahardan,
Mahpuslarda dört duvardan,
Doludizgin sevdalardan,
Güneş topla benim için.
Seheryeli yâr gözünden,
Havadaki kuş izinden,
Geceleyin gökyüzünden
Güneş topla benim için… -ÜLKÜ TAMER
Yazıma Ülkü Tamer’in şiiri olan Zülfü Livaneli tarafından bestelenen Güneş Topla Benim İçin şiiri ile başlıyorum. Aslında bu şiir ile başlama nedenim yaz Haziran Ayının ortasında olmamıza rağmen güneşe hasret kaldığımız için Ülkü Tamer’in şiiri olan Zülfü Livaneli tarafından bestelenen Güneş Topla Benim İçin eserinde dediği gibi Güneş Topla Benim İçin…
Bu Havalar Yazımızı Kışa Çevirdi!...
Yaz deyince akla, neşeli olmak, mutluluk için kıpır kıpır olması durumları akla gelir.. Kış için ise tam tersi miskinlik, bir durgunluk, gri bulutlar, karamsarlık...vs bugünlerde büyük usta Neşet Ertaş’ın şarkısı gibi havalar Haziran Ayı’nın ortasında olmamıza rağmen adeta “Yazımı Kışa Çevirdi"… Haziran Ayı’nın ortasında olmamıza rağmen bazı bölgelerden hala sel ve su baskınları haberleri gelmekte… Sen Gelmez Oldun Bahar Ayı!... Hani bir şarkı var ya “Baharı bekleyen kumrular gibi” bizde baharı ve yazı bekler olduk, ama gelmez oldu… İçimiz uzun zamandır kara kış, içimiz uzun zamandır baharı bekleyen kumrular gibi… Haziran Ayı’nın ortasında olmamıza rağmen baharı dört gözle bekler olduk… Bırak baharın gelmesini bazı evlerde sobalar hala yanmakta.. Baharı bekleyen kumrular gibi… Baharda tabiat bir başka güzel. Tabiatın canlanma, uyanma mevsimi… Bizde dört gözle baharı bekler olduk. Hem de baharı bekleyen kumrular gibi… Bahar çoğumuz için yenilenme, yeni umutlar, daha güzel günlerin başlangıcı olarak beklenen bir aydır… Kuşkusuz, neyi beklediğiniz, neler umduğunuzla ilgili de olsa, nisan ayı bir arınma, yeniden doğuş ve aynı zamanda mücadele bilincinin de yenilendiği bir ay olarak; bir anlamda sevgiyi, barışı, dostluğu anımsatır. Yeni bir döneme giren her insan, geçmişi sorgular, geleceğini planlar. Kendisiyle yüzleşmeyen, geçmişiyle hesaplaşmayan kişi ve toplumlar bir kısır döngü içerisinde geçmişin hataları, pişmanlıkları ve ihanetlerinin yarattığı travmadan kurtulamaz, en soğuk kışın bile yapamadığı kadar üşüyen ruhlarını ısıtamazlar. Geçmişte yaşanan kavgalar, nefret ve düşmanlıkları Nisan yağmurları alır götürür, bahar güneşi yüreğimizi ısıtır, akşam vakti yüzümüzü yalayıp geçen Nisan esintisi bizi yeni ve saf duygulara götürür. Yani Nisan, aşktır, mutluluktur, barıştır, özgürlüktür. Yani baharla birlikte gelen sevinç, huzur; yaşamasını bilene umuttur, sevgidir, gelecek güzel günlerin habercisi, müjdecisidir. Eskiden dört mevsim dışımızla birlikte içimizde de yaşanırdı bu memlekette. Şimdi takvim önümüzün bahar olduğunu müjdelese de içimiz aynı şeyi söyleyemiyor. İçimiz uzun zamandır kara kış, içimiz uzun zamandır baharı bekleyen kumrular gibi… Gelmek bilmeyen bir baharı… Cemresinin insanların ruhlarına, kalplerine, vicdanlarına, bilinçlerine düşmesi gereken baharı… Evet yakında güneş tüm sıcaklığıyla yeniden gülümseyecek bize, ağaçlar çiçeklenecek, üstümüz başımız hafifleyecek. Peki kalbimiz gülümseyecek mi, ruhumuzda çiçekler açacak mı? İnatla kış uykusundan uyanmayanların yerine utanmaktan, acı çekmekten, delirmekten giderek ağırlaşan benliğimiz hafifleyebilecek mi? Dışarıda mevsim değişecek evet, peki içimizdeki üşüme hissi sona erecek mi? Güneşten sonra alarmla zor bela uyandığımız, çarçabuk giyindiğimiz, selamsız sabahsız, elimizde bir poğaçayla otobüse bindiğimiz zamanlardayız. Gökyüzünü görmemizi engelleyen tavanlar, toprağa temasımıza izin vermeyen tabanlar var. Takvimlerden öğreniyoruz mevsimleri, marketlerde görüyoruz sümbülleri, parfüm şişelerinde kokluyoruz baharı… “Bir ilkbahar sabahı”nda güneşle uyanmanın, “mevsim bahar olunca” nağmelerini mırıldanmanın, eve nergislerle dönmenin coşkusunu da yaşayamıyoruz.