Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort
Hayrettin Günay
Köşe Yazarı
Hayrettin Günay
 

CAN BEY (I)

  Yıllar önce okuduğum dergilere yeri geldikçe göz atmak tat aldığım okuma çalışmalarındandır. Bir iki gün önce Çağrı'nın 1975 sayılarını taradım. Konya'da yayımlanmış, Feyzi Halıcı'nın dergisi Çağrı'nın Ağustos 1975'te çıkan 211. sayısında önemli oza­nımız Can Akengin'i anlatan yazı ilgimi çekti. Yazı Cahit Ortaç'ındı. CAN BEY (Akengin) ÖMER AVNİ BAYAZITOĞLU BAŞLIKLI YAZI anılar da içeriyordu, Akengin'le ilgili değerlen­dirmeler de... Akengin'in Alucra, Şebinkarahisar günlerine de ışık tutuyordu. Cahit Ortaç'ı anımsayamadım. Öğrencilerimden yardım aldım. Sınıfta alışkın parmak dokunuşlarıyla Cahit Ortaç, yazdılar. Bilgiler sıralandı alt alta... 1908 doğumluymuş. Mustafa Kemal Atatürk gibi Selanikliymiş. Kaymakamlık, Valilik, Cum­huriyet Senatosu üyeliği yapmış... Alucra, Sürmene, Kargı, Mustafa Kemal Paşa, Hakkari, Kırklareli, Bursa, Posof, Bitlis... kaymakamlık, valilik yaptığı ilçeler, iller. Alucra ile Po­sof ilçelerini okuyunca başka bir sıcaklık duydum Cahit Ortaç'a. Onun kaymakam olarak yolunun kesiştiği bu ilçelerle benim de öğretmen olarak kesişmişti yolum. 1980'de sonsuzluğa göçen Cahit Ortaç'ı saygıyla anarak önemli yazısını özenli okuyucularımla paylaşıyorum: "Şairdi, tabiatı çok severdi. Tabiata aşıktı. Doktor Ali Naci Duyduk ile Alucra'ya gelmişlerdi. Birbirlerini sayarlardı. Çocuklukları da bir arada geçmişti. Gün görmüş in­sanlardı... Benim Alucra'daki yalnızlığıma onlar bir son vermişler; doyulmaz, içli kültür soh­betleri yapmamızı sağlamışlardı. Can Bey, tanışmamızdan çok önceleri yazdığı şiirleri okurdu. Bunların arasından en çok (Karagöl) adlı şiirini severdim. Bu şiirinde Can'ın tabiatı ne kadar çok sevdiğini, hatta, tabiatı, güzelliğinden, haşmetinden dolayı, kıskandığını da söyleyebilirim. Karagöl şiirinde' Sen çok yükseklerdesin/ Allah'a daha yakınsın' demişti. Doktor Ali Naci Duyduk'tan bu şiiri istenmiş, o da göndermişti. Evrakım arasında kaybolmuş. Giresun yıllığına geçmiş şiirleri arasında da bu güzel şiirine rastlayamadım. Şiirleri saf Türkçedir. Türkçe deyimleri ve atasözlerini çok ustalıkla kullanmıştı. Can, kahrından mı şair olmuştu; yoksa şair olduğu için mi kahroluyordu?.. Tanıdı­ğım zaman çok içiyordu... Derbederdi. Halbuki gençliği böyle değildi. Gördüğüm gençlik resimlerine göre fevkalade temiz giyinen bir insanmış... Doktorun onu Giresun'dan Alucra'ya getirmesi, içkiden uzak tutması içindi. Alucra'da kaldığı bir seneye yakın zaman içinde ağzına bir damla içki koymamıştı. Tabiatı çok severdi, demiştim. Kasabanın güneyinde meşhur örtülü ahşap köprünün beri­sinde Zülüf Ağa'nın değirmeninin birkaç odasında kalırdı. Yazın değirmenin oluğundan dökülen buz gibi parlak suları, kışın da bu oluklardan sarkan bel kalınlığındaki buz sarkıtlarını severdi. Bizim evde kalmasını rica ettiğim halde değirmende kalmayı tercih etmişti. Doktor Ali Naci Duyduk'tan, biraz da ağzından kaçırdığı bazı sözlerden, Can'ın şair­liğinin kahırdan olduğunu sanıyorum. Aşık tabiatlı olması da şairliğine sebepti. Can Bursa'dadır. Bursa'yı Yunan işgal etmiştir. O zamanlar çok gençtir. Bursalı bir kıza aşık olmuştur... ve nişanlanmışlardır da. Ancak kız veremdir. Ölür... İşte o zaman Can, Uludağ köylerini delicesine gezer. Kederini gideremez... Şiire, içkiye gömülür... Alucra'da iken 42-43 yaşlarında idi (1935). Bir gün Can'ı Alucra'da bulamadık. Gitti, dediler. Şebinkarahisar'a gitmiş, orada imiş. Buna Doktorla çok üzüldük. Sekiz ay içinde sağlığı oldukça düzelmişti. Ailemi getirmek üzere İstanbul'a giderken Şebinkarahisar'a uğradım. Attan inerken Alucra Kaymakamı geldi, diye Can'a haber vermişler. Koşup geldi. Amma ne geliş... Can'ı tanıyamadım. Sarıldı, ağladı... yukarıya buyur etti. Bir han odası... Ortada bir masa... Şişeler, mezeler, kirli tabaklar, yapılmamış yataklar... Hüzün verici bir manzara... Üç gündür içmekte imiş... Ben de ağladım. -Neden Can, neden? Bu melunu ne güzel bırakmıştın, bizi Alucra'da yalnız bırakmakta ne mana vardı?.. Melul, mahzun, mahçup, bakıyor; bir şey söylemiyordu. Bursa'da veremden toprağa verdiği sevgili mi buna sebepti?.. Evet, diyebilirim. Aşk ve şiire istidat da Can'a herhalde bu­radan geliyor. Bu ne devası olmayan yara imiş...
Ekleme Tarihi: 18 Mart 2023 - Cumartesi

CAN BEY (I)

 

Yıllar önce okuduğum dergilere yeri geldikçe göz atmak tat aldığım okuma çalışmalarındandır. Bir iki gün önce Çağrı'nın 1975 sayılarını taradım. Konya'da yayımlanmış, Feyzi Halıcı'nın dergisi Çağrı'nın Ağustos 1975'te çıkan 211. sayısında önemli oza­nımız Can Akengin'i anlatan yazı ilgimi çekti. Yazı Cahit Ortaç'ındı. CAN BEY (Akengin) ÖMER AVNİ BAYAZITOĞLU BAŞLIKLI YAZI anılar da içeriyordu, Akengin'le ilgili değerlen­dirmeler de... Akengin'in Alucra, Şebinkarahisar günlerine de ışık tutuyordu.

Cahit Ortaç'ı anımsayamadım. Öğrencilerimden yardım aldım. Sınıfta alışkın parmak dokunuşlarıyla Cahit Ortaç, yazdılar. Bilgiler sıralandı alt alta...

1908 doğumluymuş. Mustafa Kemal Atatürk gibi Selanikliymiş. Kaymakamlık, Valilik, Cum­huriyet Senatosu üyeliği yapmış... Alucra, Sürmene, Kargı, Mustafa Kemal Paşa, Hakkari, Kırklareli, Bursa, Posof, Bitlis... kaymakamlık, valilik yaptığı ilçeler, iller. Alucra ile Po­sof ilçelerini okuyunca başka bir sıcaklık duydum Cahit Ortaç'a. Onun kaymakam olarak yolunun kesiştiği bu ilçelerle benim de öğretmen olarak kesişmişti yolum. 1980'de sonsuzluğa göçen Cahit Ortaç'ı saygıyla anarak önemli yazısını özenli okuyucularımla paylaşıyorum:

"Şairdi, tabiatı çok severdi. Tabiata aşıktı. Doktor Ali Naci Duyduk ile Alucra'ya gelmişlerdi. Birbirlerini sayarlardı. Çocuklukları da bir arada geçmişti. Gün görmüş in­sanlardı...

Benim Alucra'daki yalnızlığıma onlar bir son vermişler; doyulmaz, içli kültür soh­betleri yapmamızı sağlamışlardı.

Can Bey, tanışmamızdan çok önceleri yazdığı şiirleri okurdu. Bunların arasından en çok (Karagöl) adlı şiirini severdim. Bu şiirinde Can'ın tabiatı ne kadar çok sevdiğini, hatta, tabiatı, güzelliğinden, haşmetinden dolayı, kıskandığını da söyleyebilirim. Karagöl şiirinde' Sen çok yükseklerdesin/ Allah'a daha yakınsın' demişti.

Doktor Ali Naci Duyduk'tan bu şiiri istenmiş, o da göndermişti. Evrakım arasında kaybolmuş. Giresun yıllığına geçmiş şiirleri arasında da bu güzel şiirine rastlayamadım.

Şiirleri saf Türkçedir. Türkçe deyimleri ve atasözlerini çok ustalıkla kullanmıştı.

Can, kahrından mı şair olmuştu; yoksa şair olduğu için mi kahroluyordu?.. Tanıdı­ğım zaman çok içiyordu... Derbederdi. Halbuki gençliği böyle değildi. Gördüğüm gençlik resimlerine göre fevkalade temiz giyinen bir insanmış...

Doktorun onu Giresun'dan Alucra'ya getirmesi, içkiden uzak tutması içindi. Alucra'da kaldığı bir seneye yakın zaman içinde ağzına bir damla içki koymamıştı.

Tabiatı çok severdi, demiştim. Kasabanın güneyinde meşhur örtülü ahşap köprünün beri­sinde Zülüf Ağa'nın değirmeninin birkaç odasında kalırdı.

Yazın değirmenin oluğundan dökülen buz gibi parlak suları, kışın da bu oluklardan sarkan bel kalınlığındaki buz sarkıtlarını severdi. Bizim evde kalmasını rica ettiğim halde değirmende kalmayı tercih etmişti.

Doktor Ali Naci Duyduk'tan, biraz da ağzından kaçırdığı bazı sözlerden, Can'ın şair­liğinin kahırdan olduğunu sanıyorum. Aşık tabiatlı olması da şairliğine sebepti.

Can Bursa'dadır. Bursa'yı Yunan işgal etmiştir. O zamanlar çok gençtir. Bursalı bir kıza aşık olmuştur... ve nişanlanmışlardır da. Ancak kız veremdir. Ölür... İşte o zaman Can, Uludağ köylerini delicesine gezer. Kederini gideremez... Şiire, içkiye gömülür...

Alucra'da iken 42-43 yaşlarında idi (1935).

Bir gün Can'ı Alucra'da bulamadık. Gitti, dediler. Şebinkarahisar'a gitmiş, orada imiş. Buna Doktorla çok üzüldük. Sekiz ay içinde sağlığı oldukça düzelmişti.

Ailemi getirmek üzere İstanbul'a giderken Şebinkarahisar'a uğradım. Attan inerken Alucra Kaymakamı geldi, diye Can'a haber vermişler. Koşup geldi. Amma ne geliş... Can'ı tanıyamadım. Sarıldı, ağladı... yukarıya buyur etti.

Bir han odası... Ortada bir masa... Şişeler, mezeler, kirli tabaklar, yapılmamış yataklar... Hüzün verici bir manzara... Üç gündür içmekte imiş... Ben de ağladım.

-Neden Can, neden? Bu melunu ne güzel bırakmıştın, bizi Alucra'da yalnız bırakmakta ne mana vardı?..

Melul, mahzun, mahçup, bakıyor; bir şey söylemiyordu. Bursa'da veremden toprağa verdiği sevgili mi buna sebepti?.. Evet, diyebilirim. Aşk ve şiire istidat da Can'a herhalde bu­radan geliyor. Bu ne devası olmayan yara imiş...

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

siyahbet giriş