Deprem bölgesinde bazı müteahhitler tutuklanarak toplumun gazı alınmaya çalışılıyor. Oysa bu felaketin üç ayağı var. Bu üç ayakta yer alanların hepsinin soruşturulması gerekiyor.
Bu üç ayağın her birinde kimler mi var? Müteahhitler ayaklardan birisini oluşturuyor.
Diğer bir ayağı da siyasiler oluşturuyor. Üçüncü ayakta ise teknik adamlar var.
Bizim ülkemizde inşaat sektörü bu üç ayak üzerinde duruyor. Öyleyse yıkılan her inşaattan bu üç ayakta yer alan herkes sorumludur. Sadece müteahhitleri tutuklayarak bu işin altından kalkamazsınız. Diğer ayaklara da bakmalısınız.
Sadece bu dar alanda dümdüz bir çizgiyi takip ederek giderseniz büyük bir yanılgıya düşersiniz. Sektörde yer alan diğer birimleri atlamış olursunuz ki bu çok büyük bir hatadır.
Yıkılan binaların imar planlarında yerleri ada ve parsel olarak bellidir.
O alanı imara açar siyasi kimlikli imar komisyonları, zemin etüdünü yapan jeoloji mühendisi, projeyi kontrol edip inşaat ruhsatı veren imar müdürü, yapım işini denetleyen kontrol mühendisi ve inşaatı yaptıran müteahhittin kim olduğu bellidir.
Bu sistem içinde bir birimin yaptığı hata veya ihmal bu binanın yıkılmasına sebep olmuştur. Bir bina yıkılmışsa ve insanlar ölmüşse bu dizinde yer alan her birim yetkilisinin soruşturulması gerekmektedir. Buradan sadece müteahhidi alırsanız bu yanlış olur.
Zemin etüdü 1999 depreminden sonra zorunlu hale getirildi. Çok da iyi oldu. Bir binanın yapılacağı zeminin binayı taşıyıp taşıyamayacağı jeoloji mühendisleri tarafından sondajlar yapılarak, zeminden toprak numuneleri alınarak laboratuarlarda incelenerek bir rapora bağlanır.
İnşaat mühendisleri binanın demir ve beton hesabını yaparlar. Kaçlık demir kullanılacak, demir aralığı ne kadar olacak, hangi sınıf beton kullanılacak gibi teknik ayrıntıların hesabını yaparak statik projeyi oluşturacak.
Bütün bunların öncesinde belediye meclis üyelerinden oluşan –ki bunlar siyasi partilerden seçilen üyelerdir- imar komisyonları o bölgenin tarım alanı mı, yapılaşma bölgesi mi gibi hususlarını görüşerek imara açmıştır. İmar komisyonu bunu karar bağlamıştır.
İmar komisyonu önlerine gelen inşaat projelerini de inceleyerek müteahhit firmaya inşaat ruhsatı verecek. Projede gördükleri teknik sorunları düzeltmek için gerektiğinde geri gönderecek. İmar Müdürleri gerektiğinde inşaata ruhsat ve izin vermeyecek.
Yapım aşamasında bir yapı denetim firması kontrol mühendisi yönetiminde bir ekiple inşaatın her aşamasını denetleyecek. Daha önce teknik denetimlerden geçmiş projenin bire bir uygulanıp uygulanmadığını kontrol edecek. Elinde metreyle demir aralıkları, kolon ebatlarını, kiriş kalınlıklarını ölçecek ve projeyle uyumuna bakacak.
Beton dökülürken başında duracak. Kıvamına bakacak, kalıpta sıkıştırılmasına dikkat edecek. Beton sınıfını kontrol etmek için küp numuneler alıp 28 gün sonra laboratuarda özel makinelerde kırıp dayanımını kontrol edecek. Bunları rapora bağlayacak.
Denetim işini eski Türkiye'de devletin veya belediyelerin elemanları yaparken yeni Türkiye'de özel yapı denetim veya müşavirlik firmaları yapıyor. Bunların da yapıları denetlemeleri 99 depreminden sonra zorunlu hale getirildi.
Ana başlıklarla yazdığımız bu konuların bir o kadar da mesleki ayrıntıları var.
Müteahhitlerin de kendi teknik elemanları her zaman işin başındalar zaten.
Böyle bir denetim mekanizması içinde müteahhidin o çok kullanılan ifadeyle, malzemeden çalma ihtimali var mı? Öyle görünüyor ki istese de çalamaz! Şimdi diyorsunuz ki böyle bir denetim mekanizması içinde yapılan binaların yıkılması mümkün değil. Gerçekten mümkün değil.
Yıkıldığına göre, enkazında onlarca insan can verdiğine göre bu işte bir iş var!
Dünyada bilim diye bir şey var; bizim ülkemizde de kanunlar var, nizamlar var, yönetmelikler var, kurallar var ancak bütün bunların uygulanıp uygulanmadığı konusunda da şüpheler var. Unutmayalım, müteahhitler saç ayağın sadece birisi. Ya ötekiler!